-
این قدر ارشاد تو بخشیدهای ** تا بدین بس عیب ما پوشیدهای
- Bu kadarcık irşat kudretini de sen bağışladın, şimdiye kadar nice ayıplarımızı örttün.
-
قطرهای دانش که بخشیدی ز پیش ** متصل گردان به دریاهای خویش
- Ezelde bağışladığın irfan katrasını, denizlerine ulaştır.
-
قطرهای علم است اندر جان من ** وارهانش از هوا وز خاک تن
- Canımdaki, bir katra ilimden ibarettir; onu ten havasından, ten toprağından kurtar!
-
پیش از آن کاین خاکها خسفش کنند ** پیش از آن کاین بادها نشفش کنند
- Bu topraklar, onu örtmeden; bu rüzgârlar, onu kurutmadan önce sen halâs et!
-
گر چه چون نشفش کند تو قادری ** کش از ایشان واستانی واخری 1885
- Gerçi rüzgârlar, onu kurutsa, mahvetse bile sen, onlardan tekrar kurtarmağa ve almağa kâdirsin.
-
قطرهای کاو در هوا شد یا که ریخت ** از خزینهی قدرت تو کی گریخت
- Havaya giden yahut yere dökülen katra, senin kudret hazinenden nasıl kaçabilir?
-
گر در آید در عدم یا صد عدم ** چون بخوانیش او کند از سر قدم
- Yok olsa yahut yokluğun yüz kat dibine girse bile sen onu çağırınca başını ayak yapıp koşar.
-
صد هزاران ضد ضد را میکشد ** بازشان حکم تو بیرون میکشد
- Yüzbinlerce zıt, zıddını mahveder; sonra senin emrin yine onları varlık âlemine getirir.
-
از عدمها سوی هستی هر زمان ** هست یا رب کاروان در کاروان
- Aman ya Rabbi! Her an yokluk âleminden varlık âlemine katar katar yüz binlerce kervan gelip durmakta!
-
خاصه هر شب جمله افکار و عقول ** نیست گردد غرق در بحر نغول 1890
- Hele her gece, bütün ruhlar, bütün akıllar, o uçsuz bucaksız derin denizde batar, yok olurlar.
-
باز وقت صبح آن اللهیان ** بر زنند از بحر سر چون ماهیان
- Yine sabah vakti, o Tanrı’ya mensup ruhlar ve akıllar, balıklar gibi denizden baş çıkarırlar.
-
در خزان آن صد هزاران شاخ و برگ ** از هزیمت رفته در دریای مرگ
- Güz mevsiminde o yüz binlerce dallar, yapraklar; bozguna uğrayıp ölüm denizine giderler.
-
زاغ پوشیده سیه چون نوحهگر ** در گلستان نوحه کرده بر خضر
- Kara kuzgun; yaslılar gibi siyahlar giyinerek bağlarda, yeşilliklerin matemini tutar.
-
باز فرمان آید از سالار ده ** مر عدم را کانچه خوردی باز ده
- Varlık köyünün sahibinden, yokluğa, “Yediklerini geri ver” diye tekrar ferman çıkar.
-
آن چه خوردی واده ای مرگ سیاه ** از نبات و دارو و برگ و گیاه 1895
- “Ey kara ölüm; nebattan, ilâç olacak otlardan, köklerden, yapraklardan ne yedinse geri ver!” (diye emredilir)
-
ای برادر عقل یک دم با خود آر ** دم به دم در تو خزان است و بهار
- Kardeş, bir an için aklını başına al! Sende de her an hazan ve bahar var.
-
باغ دل را سبز و تر و تازه بین ** پر ز غنچهی ورد و سرو و یاسمین
- Gönül bahçesinin yemyeşil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve yaseminlerle dolu olduğunu gör!
-
ز انبهی برگ پنهان گشته شاخ ** ز انبهی گل نهان صحرا و کاخ
- Yaprakların çokluğundan dal gizlenmiş; güllerin fazlalığından kır ve köşk görünmüyor.
-
این سخنهایی که از عقل کل است ** بوی آن گلزار و سرو و سنبل است
- Akl-ı Külden gelen bu sözler de, o gül bahçesinin, o servi ve sümbüllerin kokusudur.
-
بوی گل دیدی که آن جا گل نبود ** جوش مل دیدی که آن جا مل نبود 1900
- Gül olmayan yerden gül kokusu geldiğini, şarap olmayan yerde şarabın kaynayıp coştuğunu hiç gördün mü ki?
-
بو قلاووز است و رهبر مر ترا ** میبرد تا خلد و کوثر مر ترا
- Koku sana kılavuz ve rehberdir. Seni tâ ebedî Cennete ve kevser ırmağına götürür.
-
بو دوای چشم باشد نور ساز ** شد ز بویی دیدهی یعقوب باز
- Koku, göze ilâçtır, nurunu artırır. Yakup’un gözü, bir kokudan açıldı.
-
بوی بد مر دیده را تاری کند ** بوی یوسف دیده را یاری کند
- Kötü koku gözü karartır. Yusuf’un kokusu ise göze nur verir.
-
تو که یوسف نیستی یعقوب باش ** همچو او با گریه و آشوب باش
- Yusuf değilsen bile Yakup ol; onun gibi matlûbuna erişmek için ağla!
-
بشنو این پند از حکیم غزنوی ** تا بیابی در تن کهنه نوی 1905
- Hakîm-i Gaznevî’nin şu nasihatini dinle de eski vücudunda bir yenilik bul: