-
انبیا را در درون هم نغمههاست ** طالبان را ز آن حیات بیبهاست
- Peygamberlerin de içlerinde öyle nağmeler vardır ki o nağmelerde isteyenlere, değer biçilmez bir hayat erişir.
-
نشنود آن نغمهها را گوش حس ** کز ستمها گوش حس باشد نجس 1920
- Fakat o nağmeleri his kulağı duymaz, çünkü his kulağı, kötülükler yüzünden pis bir haldedir.
-
نشنود نغمهی پری را آدمی ** کاو بود ز اسرار پریان اعجمی
- İnsanoğlu perinin nağmesini işitmez; çünkü perilerin sırlarına yabancıdır.
-
گر چه هم نغمهی پری زین عالم است ** نغمهی دل برتر از هر دو دم است
- Gerçi perinin nağmesi de bu âlemdedir ama gönül nağmesi her iki sesten de yüksektir.
-
که پری و آدمی زندانیاند ** هر دو در زندان این نادانیاند
- Zira peri de, insan da mahpustur; ikisi de bu bilgisizlik ve gaflet zindanındadır.
-
معشر الجن سورهی رحمان بخوان ** تستطیعوا تنفذوا را باز دان
- Rahman Suresinden “Yâ ma’şaralcinn” âyetini oku; “Tenfüzû testa’tîû “ nun mânasını iyice bil!
-
نغمههای اندرون اولیا ** اولا گوید که ای اجزای لا 1925
- Velîlerin içi nağmeleri evvelâ der ki: “Ey yokluk âleminin cüzüler!
-
هین ز لای نفی سرها بر زنید ** این خیال و وهم یک سو افکنید
- Kendinize gelin; nefis yokluğundan baş çıkaran; bu hayali, bu vehmi bir tarafa atın!
-
ای همه پوسیده در کون و فساد ** جان باقیتان نرویید و نزاد
- Ey Kevn ü fesat âleminde tamamıyla çürümüş canlar! Ebedî canlarınız ne vücuda geldi, ne doğdu!”
-
گر بگویم شمهای ز آن نغمهها ** جانها سر بر زنند از دخمهها
- O nağmelerden pek az, pek cüzi bir miktarını söylesem canlar, mezar ve merkatlerinden başkaldırırlar.
-
گوش را نزدیک کن کان دور نیست ** لیک نقل آن به تو دستور نیست
- Kulak ver! O nağmeler uzakta değil; fakat sana söylemeğe izin yok.
-
هین که اسرافیل وقتاند اولیا ** مرده را ز یشان حیات است و حیا 1930
- Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, gelişirler.
-
جان هر یک مردهای از گور تن ** بر جهد ز آوازشان اندر کفن
- Ölü canlar, ten mezarında kefenlerine bürünmüş yatarlarken onların sesinden sıçrayıp kalkarlar
-
گوید این آواز ز آوازها جداست ** زنده کردن کار آواز خداست
- Derler ki: Bu ses, öbür seslerden bambaşka; çünkü diriltmek Tanrı sesinin işidir.
-
ما بمردیم و بکلی کاستیم ** بانگ حق آمد همه برخاستیم
- Biz öldük, tamamıyla çürüdük, mahvolduk. Fakat Tanrı sesi gelince hepimiz dirildik, kalktık.
-
بانگ حق اندر حجاب و بیحجاب ** آن دهد کو داد مریم را ز جیب
- Tanrı sesi ister hicap ardından, ister hicapsız gelsin... Cebrail, Meryem’e, yakasından üfleyerek ne verdiyse Tanrı sesi de insana onu verir.
-
ای فناتان نیست کرده زیر پوست ** باز گردید از عدم ز آواز دوست 1935
- Ey derileri altında yokluğun çürütüp mahvettiği kimseler! Sevgilinin sesiyle yokluktan dönün, tekrar var olun!
-
مطلق آن آواز خود از شه بود ** گر چه از حلقوم عبد الله بود
- O ses, Tanrı kulunun boğazından çıksa da esasen ve mutlaka Padişahtan gelmektedir.
-
گفته او را من زبان و چشم تو ** من حواس و من رضا و خشم تو
- Tanrı ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve gazabınım,
-
رو که بییسمع و بییبصر تویی ** سر تویی چه جای صاحب سر تویی
- Yürü! Benimle duyan, benimle gören sensin. Sır sahibi olmak da ne demek? Bizzat sır sensin.
-
چون شدی من کان لله از وله ** من ترا باشم که کان الله له
- Sen mademki hayret âleminde “Lillâh” sırrına mazhar oldun, ben de senin olurum. Çünkü “Kim, Tanrı’nın olursa Tanrı onun olur.”
-
گه تویی گویم ترا گاهی منم ** هر چه گویم آفتاب روشنم 1940
- Sana bazen sensin derim, bazen de benim derim. Ne dersem diyeyim, ben aydın ve parlak bir güneşim.
-
هر کجا تابم ز مشکات دمی ** حل شد آن جا مشکلات عالمی
- Her nerede bir çırağlıktan parlasan orada bütün âlemin müşkülleri hallolur.
-
ظلمتی را کافتابش بر نداشت ** از دم ما گردد آن ظلمت چو چاشت
- Güneşin bile gideremediği, aydınlatamadığı karanlık, bizim nefsimizden kuşluk çağı gibi aydınlanır.
-
آدمی را او به خویش اسما نمود ** دیگران را ز آدم اسما میگشود
- Âdem evlâdına esmasını bizzat gösterdi. ( Âdem’i, isimlerine mazhar etti); diğer mevcudata esma, Âdem’den açıldı.