نغمههای اندرون اولیا ** اولا گوید که ای اجزای لا 1925
Velîlerin içi nağmeleri evvelâ der ki: “Ey yokluk âleminin cüzüler!
هین ز لای نفی سرها بر زنید ** این خیال و وهم یک سو افکنید
Kendinize gelin; nefis yokluğundan baş çıkaran; bu hayali, bu vehmi bir tarafa atın!
ای همه پوسیده در کون و فساد ** جان باقیتان نرویید و نزاد
Ey Kevn ü fesat âleminde tamamıyla çürümüş canlar! Ebedî canlarınız ne vücuda geldi, ne doğdu!”
گر بگویم شمهای ز آن نغمهها ** جانها سر بر زنند از دخمهها
O nağmelerden pek az, pek cüzi bir miktarını söylesem canlar, mezar ve merkatlerinden başkaldırırlar.
گوش را نزدیک کن کان دور نیست ** لیک نقل آن به تو دستور نیست
Kulak ver! O nağmeler uzakta değil; fakat sana söylemeğe izin yok.
هین که اسرافیل وقتاند اولیا ** مرده را ز یشان حیات است و حیا 1930
Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, gelişirler.
جان هر یک مردهای از گور تن ** بر جهد ز آوازشان اندر کفن
Ölü canlar, ten mezarında kefenlerine bürünmüş yatarlarken onların sesinden sıçrayıp kalkarlar
گوید این آواز ز آوازها جداست ** زنده کردن کار آواز خداست
Derler ki: Bu ses, öbür seslerden bambaşka; çünkü diriltmek Tanrı sesinin işidir.
ما بمردیم و بکلی کاستیم ** بانگ حق آمد همه برخاستیم
Biz öldük, tamamıyla çürüdük, mahvolduk. Fakat Tanrı sesi gelince hepimiz dirildik, kalktık.
بانگ حق اندر حجاب و بیحجاب ** آن دهد کو داد مریم را ز جیب
Tanrı sesi ister hicap ardından, ister hicapsız gelsin... Cebrail, Meryem’e, yakasından üfleyerek ne verdiyse Tanrı sesi de insana onu verir.
ای فناتان نیست کرده زیر پوست ** باز گردید از عدم ز آواز دوست 1935
Ey derileri altında yokluğun çürütüp mahvettiği kimseler! Sevgilinin sesiyle yokluktan dönün, tekrar var olun!
مطلق آن آواز خود از شه بود ** گر چه از حلقوم عبد الله بود
O ses, Tanrı kulunun boğazından çıksa da esasen ve mutlaka Padişahtan gelmektedir.
گفته او را من زبان و چشم تو ** من حواس و من رضا و خشم تو
Tanrı ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve gazabınım,
رو که بییسمع و بییبصر تویی ** سر تویی چه جای صاحب سر تویی
Yürü! Benimle duyan, benimle gören sensin. Sır sahibi olmak da ne demek? Bizzat sır sensin.
چون شدی من کان لله از وله ** من ترا باشم که کان الله له
Sen mademki hayret âleminde “Lillâh” sırrına mazhar oldun, ben de senin olurum. Çünkü “Kim, Tanrı’nın olursa Tanrı onun olur.”
گه تویی گویم ترا گاهی منم ** هر چه گویم آفتاب روشنم 1940
Sana bazen sensin derim, bazen de benim derim. Ne dersem diyeyim, ben aydın ve parlak bir güneşim.
هر کجا تابم ز مشکات دمی ** حل شد آن جا مشکلات عالمی
Her nerede bir çırağlıktan parlasan orada bütün âlemin müşkülleri hallolur.
ظلمتی را کافتابش بر نداشت ** از دم ما گردد آن ظلمت چو چاشت
Güneşin bile gideremediği, aydınlatamadığı karanlık, bizim nefsimizden kuşluk çağı gibi aydınlanır.
آدمی را او به خویش اسما نمود ** دیگران را ز آدم اسما میگشود
Âdem evlâdına esmasını bizzat gösterdi. ( Âdem’i, isimlerine mazhar etti); diğer mevcudata esma, Âdem’den açıldı.
خواه ز آدم گیر نورش خواه از او ** خواه از خم گیر میخواه از کدو
Nurunu, istersen Âdem’den al, istersen ondan şarabı, dilersen küpten al, dilersen testiden!
کاین کدو با خنب پیوسته ست سخت ** نی چو تو شاد آن کدوی نیک بخت 1945
Çünkü bu testi, küple adamakıllı birleşmiştir; o iyi bahtlı testi, senin gibi (zahiri zevklerle şad değil, hakiki neşeyle neşelenmiş) tir.
گفت طوبی من رآنی مصطفا ** و الذی یبصر لمن وجهی رأی
Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.
چون چراغی نور شمعی را کشید ** هر که دید آن را یقین آن شمع دید
Bir mumdan yanmış olan çırağı gören, yakînen o mumu görmüştür.
همچنین تا صد چراغ ار نقل شد ** دیدن آخر لقای اصل شد
Bu tarzda o mumdan yakılan çırağdan başka bir çırağ, ondan da diğer bir mum yakılsa ve ta yüzüncü muma kadar, hep o ilk mumun nuru intikal etse, sonuncu mumu görmek, hepsinin aslı olan ilk mumu görmektir.
خواه از نور پسین بستان تو آن ** هیچ فرقی نیست خواه از شمعدان
İstersen o nuru, son çırağdan al, istersen ilk çırağdan hiç fark yok.