-
چون ز رنجوری جمال او نماند ** جان دختر در وبال او نماند
- Hastalık yüzünden kuyumcunun güzelliği kalmayınca kızın canı, onun derdinden azat oldu, ondan vazgeçti.
-
چون که زشت و ناخوش و رخ زرد شد ** اندک اندک در دل او سرد شد
- Kuyumcu, çirkinleşip hastalanınca, yüzü sararıp solunca kızın gönlü de yavaş yavaş ondan soğudu.
-
عشقهایی کز پی رنگی بود ** عشق نبود عاقبت ننگی بود 205
- Ancak zahirî güzelliğe ait bulunan aşklar aşk değildir. Onlar nihayet bir âr olur.
-
کاش کان هم ننگ بودی یک سری ** تا نرفتی بر وی آن بد داوری
- Keşke kuyumcu baştanbaşa ayıp ve âr olsaydı, tamamıyla çirkin bulunsaydı da başına bu kötü hal gelmeseydi!
-
خون دوید از چشم همچون جوی او ** دشمن جان وی آمد روی او
- Kuyumcunun gözünden ırmak gibi kanlar aktı, yüzü canına düşman kesildi.
-
دشمن طاوس آمد پر او ** ای بسی شه را بکشته فر او
- Tavus kuşunun kanadı, kendisine düşmandır. Nice padişahlar vardır ki kuvvet ve azametleri helâklerine sebep olmuştur.
-
گفت من آن آهوم کز ناف من ** ریخت این صیاد خون صاف من
- Kuyumcu, ”Ben o ahuyum ki göbeğimin miskinden dolayı bu avcı, benim saf kanımı dökmüştür.
-
ای من آن روباه صحرا کز کمین ** سر بریدندش برای پوستین 210
- Ah, ben o sahra tilkisiyim ki postum için beni tuzağa düşürüp tuttular, başımı kestiler.
-
ای من آن پیلی که زخم پیل بان ** ریخت خونم از برای استخوان
- Ah, ben o filim ki dişimi elde etmek için filci benim kanımı döktü.
-
آن که کشتستم پی مادون من ** مینداند که نخسبد خون من
- Beni, benden aşağı birisi için öldüren, kanımı döken; bilmiyor ki benim kanım uyumaz!
-
بر من است امروز و فردا بر وی است ** خون چون من کس چنین ضایع کی است
- Bugün bana ise yarın onadır. Böyle benim gibi bir adamın kanı nasıl zayi olur?
-
گر چه دیوار افکند سایهی دراز ** باز گردد سوی او آن سایه باز
- Duvar gerçi (günün ilk kısmında yere) uzun bir gölge düşürür; fakat o gölge, gölgeyi meydana getirene avdet eder.
-
این جهان کوه است و فعل ما ندا ** سوی ما آید نداها را صدا 215
- Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses. Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir” dedi.
-
این بگفت و رفت در دم زیر خاک ** آن کنیزک شد ز عشق و رنج پاک
- Kuyumcu, bu sözleri söyledi ve hemen toprak altına gitti. O cariyecik de aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu.
-
ز انکه عشق مردگان پاینده نیست ** ز انکه مرده سوی ما آینده نیست
- Çünkü ölülerin aşkı ebedî değildir, çünkü ölü, tekrar bize gelmez.
-
عشق زنده در روان و در بصر ** هر دمی باشد ز غنچه تازهتر
- Diri aşk, ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur.
-
عشق آن زنده گزین کاو باقی است ** کز شراب جان فزایت ساقی است
- O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder.
-
عشق آن بگزین که جمله انبیا ** یافتند از عشق او کار و کیا 220
- O‘nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkıyla kuvvet ve kudret buldular, iş güç sahibi oldular.
-
تو مگو ما را بدان شه بار نیست ** با کریمان کارها دشوار نیست
- Sen “Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur” deme. Kerim olan kişilere, hiçbir iş güç değildir.
-
بیان آن که کشتن و زهر دادن مرد زرگر به اشارت الهی بود نه به هوای نفس و تامل فاسد
- Kuyumcuyu öldürme ve zehirlemenin Tanrı emriyle olup padişahın isteğiyle olmadığı
-
کشتن آن مرد بر دست حکیم ** نی پی اومید بود و نی ز بیم
- O adamın, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan dolayı.
-
او نکشتش از برای طبع شاه ** تا نیامد امر و الهام اله
- Tanrının emri ve ilhamı gelmedikçe hekim, onu padişahın hatırı için öldürmedi.
-
آن پسر را کش خضر ببرید حلق ** سر آن را درنیابد عام خلق
- Hızır’ın o çocuğun boğazını kesmesindeki sırrı halkın avam kısmı anlayamaz.
-
آن که از حق یابد او وحی و جواب ** هر چه فرماید بود عین صواب 225
- Tanrı tarafından vahiy ve cevaba nail olan kişi her ne buyurursa o buyruk, doğrunun ta kendisidir.
-
آن که جان بخشد اگر بکشد رواست ** نایب است و دست او دست خداست
- Can bağışlayan kişi öldürse de caizdir. O, nâibdir eli Tanrı elidir.
-
همچو اسماعیل پیشش سر بنه ** شاد و خندان پیش تیغش جان بده
- İsmail gibi onun önüne baş koy. Kılıcının önünde sevinerek, gülerek can ver.