آن که کشتستم پی مادون من ** مینداند که نخسبد خون من
Beni, benden aşağı birisi için öldüren, kanımı döken; bilmiyor ki benim kanım uyumaz!
بر من است امروز و فردا بر وی است ** خون چون من کس چنین ضایع کی است
Bugün bana ise yarın onadır. Böyle benim gibi bir adamın kanı nasıl zayi olur?
گر چه دیوار افکند سایهی دراز ** باز گردد سوی او آن سایه باز
Duvar gerçi (günün ilk kısmında yere) uzun bir gölge düşürür; fakat o gölge, gölgeyi meydana getirene avdet eder.
این جهان کوه است و فعل ما ندا ** سوی ما آید نداها را صدا215
Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses. Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir” dedi.
این بگفت و رفت در دم زیر خاک ** آن کنیزک شد ز عشق و رنج پاک
Kuyumcu, bu sözleri söyledi ve hemen toprak altına gitti. O cariyecik de aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu.
ز انکه عشق مردگان پاینده نیست ** ز انکه مرده سوی ما آینده نیست
Çünkü ölülerin aşkı ebedî değildir, çünkü ölü, tekrar bize gelmez.
عشق زنده در روان و در بصر ** هر دمی باشد ز غنچه تازهتر
Diri aşk, ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur.
عشق آن زنده گزین کاو باقی است ** کز شراب جان فزایت ساقی است
O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder.
عشق آن بگزین که جمله انبیا ** یافتند از عشق او کار و کیا220
O‘nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkıyla kuvvet ve kudret buldular, iş güç sahibi oldular.
تو مگو ما را بدان شه بار نیست ** با کریمان کارها دشوار نیست
Sen “Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur” deme. Kerim olan kişilere, hiçbir iş güç değildir.
بیان آن که کشتن و زهر دادن مرد زرگر به اشارت الهی بود نه به هوای نفس و تامل فاسد
Kuyumcuyu öldürme ve zehirlemenin Tanrı emriyle olup padişahın isteğiyle olmadığı
کشتن آن مرد بر دست حکیم ** نی پی اومید بود و نی ز بیم
O adamın, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan dolayı.
او نکشتش از برای طبع شاه ** تا نیامد امر و الهام اله
Tanrının emri ve ilhamı gelmedikçe hekim, onu padişahın hatırı için öldürmedi.
آن پسر را کش خضر ببرید حلق ** سر آن را درنیابد عام خلق
Hızır’ın o çocuğun boğazını kesmesindeki sırrı halkın avam kısmı anlayamaz.
آن که از حق یابد او وحی و جواب ** هر چه فرماید بود عین صواب225
Tanrı tarafından vahiy ve cevaba nail olan kişi her ne buyurursa o buyruk, doğrunun ta kendisidir.
آن که جان بخشد اگر بکشد رواست ** نایب است و دست او دست خداست
Can bağışlayan kişi öldürse de caizdir. O, nâibdir eli Tanrı elidir.
همچو اسماعیل پیشش سر بنه ** شاد و خندان پیش تیغش جان بده
İsmail gibi onun önüne baş koy. Kılıcının önünde sevinerek, gülerek can ver.
تا بماند جانت خندان تا ابد ** همچو جان پاک احمد با احد
Ki Ahmed’in pak canı, Ahad’la nasıl ebediyse senin canın da ebede kadar sevinçli ve gülümser bir halde kalsın.
عاشقان جام فرح آن گه کشند ** که به دست خویش خوبانشان کشند
Âşıklar, ferah kadehini, güzellerin elleri ile öldürdükleri vakit içerler.
شاه آن خون از پی شهوت نکرد ** تو رها کن بد گمانی و نبرد230
Padişah o kanı şehvet uğruna dökmedi. Suizanda bulunma, münakaşayı bırak!
تو گمان بردی که کرد آلودگی ** در صفا غش کی هلد پالودگی
Sen onun hakkında kötü ve pis iş işledi deyip fena bir zanda bulundun. Su süzülüp durulunca, berrak bir hale gelince bu berraklıkta bulanıklık ve tortu kalır mı, süzülüş suda tortu bırakır mı?
بهر آن است این ریاضت وین جفا ** تا بر آرد کوره از نقره جفا
Bu riyazetler, bu cefa çekmeler, ocağın posayı gümüşten çıkarması içindir.
بهر آن است امتحان نیک و بد ** تا بجوشد بر سر آرد زر زبد
İyinin, kötünün imtihanı, altının kaynayıp tortusunun üste çıkması içindir.
گر نبودی کارش الهام اله ** او سگی بودی دراننده نه شاه
Eğer işi Tanrı ilhamı olmasaydı o, yırtıcı bir köpek olurdu, padişah olmazdı.
پاک بود از شهوت و حرص و هوا ** نیک کرد او لیک نیک بد نما235
Şehvetten de tertemizdi, hırstan da, nefis isteğinden de. Güzel bir iş yaptı, fakat zahiren kötü görünüyordu.
گر خضر در بحر کشتی را شکست ** صد درستی در شکست خضر هست
Hızır, denizde gemiyi deldiyse de onun bu delişinde yüzlerce sağlamlık var.