او عصاتان داد تا پیش آمدید ** آن عصا از خشم هم بر وی زدید
O size sopa verdi de öyle meydana çıktınız. Sonra da kızgınlıkla o sopayı yine ona vurdunuz.
حلقهی کوران به چه کار اندرید ** دیدبان را در میانه آورید
Ey körler güruhu! Ne iştesiniz, ne yapıyorsunuz? Aranıza bir gören kişi alın!
دامن او گیر کاو دادت عصا ** در نگر کادم چها دید از عصی2140
Sen de sana sopa verenin eteğini tut. Bak bir kere Âdem Peygamber istidlâl ve isyan yüzünden neler çekti?
معجزهی موسی و احمد را نگر ** چون عصا شد مار و استن با خبر
Mûsâ ve Muhammed’in mucizelerine dikkat et. Sopa nasıl yılan şekline girdi, direk nasıl irfan sahibi oldu?
از عصا ماری و از استن حنین ** پنج نوبت میزنند از بهر دین
Sopa yılan şekline girdi, direkten de inilti duyuldu. Bu mucizeleri, dini izhar için günde beş kere ilân ederler.
گرنه نامعقول بودی این مزه ** کی بدی حاجت به چندین معجزه
Bu din lezzeti eğer akla aykırı olmasaydı bunca mucizeye hacet var mıydı?
هر چه معقول است عقلش میخورد ** بیبیان معجزه بیجر و مد
Akıl akla uygun olan her şeyi; mucizesiz, keşmekeşsiz kabul eder.
این طریق بکر نامعقول بین ** در دل هر مقبلی مقبول بین2145
Bu bâkir yolu, akla aykırı (akıl hududundan hariç, kıyas ve istidlâle sığmaz) gör ve bu görüş, her devlet sahibine makbuldür; buna da dikkat et.
همچنان کز بیم آدم دیو و دد ** در جزایر در رمیدند از حسد
Şeytanlarla canavarlar, nasıl insan korkusundan ve hasetlerinden ürküp adalara, ıssız yerlere kaçtılarsa,
هم ز بیم معجزات انبیا ** سر کشیده منکران زیر گیا
Münkirler de Peygamberlerin mucizelerinden korkup başlarını otların içlerine sokmuşlar.
تا به ناموس مسلمانی زیاند ** در تسلس تا ندانی که کیاند
Bu suretle müslümanlık ediyle anılarak yaşamak, kim olduklarını, ne inanışta bulunduklarını sana bildirmemek istemişlerdir.
همچو قلابان بر آن نقد تباه ** نقره میمالند و نام پادشاه
Kalpazanlar, kalp paraya nasıl gümüş sürerler ve üstüne padişahın adını kazırlarsa,
ظاهر الفاظشان توحید و شرع ** باطن آن همچو در نان تخم صرع2150
Onları sözlerinin dış yüzü de tevhit ve şeriattir; fakat iç yüzü, ekmekteki delice tohumuna benzer.
فلسفی را زهره نی تا دم زند ** دم زند دین حقش بر هم زند
Felsefecinin, dini inkâra, yahut din ehliyle mübahaseye kudreti yoktur. Böyle bir şeye girişirse Hak din, onu mahveder.
دست و پای او جماد و جان او ** هر چه گوید آن دو در فرمان او
Onun eli, ayağı cansızdır. Canı ne derse ikisi de fermanına uyar, dediğini yapar.
با زبان گر چه که تهمت مینهند ** دست و پاهاشان گواهی میدهند
Felsefeciler, dilleriyle cansız şeylerin hareketini, seslenmesini inkâr ederlerse de elleriyle ayakları, bunun imkânına şehadet edip durur.
اظهار معجزهی پیغامبر علیه السلام به سخن آمدن سنگ ریزه در دست ابو جهل و گواهی دادن سنگ ریزه بر حقیقت محمد علیه الصلاة و السلام
Peygamber Aleyhisselâm’ın mucizesi, Ebucehil Aleyhillâne’nin elinde taş parçalarının dile gelerek Muhammed Sallâllahu Aleyhi Vesellem’in doğruluğuna şehadet etmeleri
سنگها اندر کف بو جهل بود ** گفت ای احمد بگو این چیست زود
Ebucehl’in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle!
گر رسولی چیست در مشتم نهان ** چون خبر داری ز راز آسمان2155
Mademki göklerin sırlarına vâkıfsın, peygambersen avucumda ne saklı?”
گفت چون خواهی بگویم کان چهاست ** یا بگویند آن که ما حقیم و راست
Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru olduğumuzu söylesin, bizi tasdik etsinler; hangisini istersin? Dedi.
گفت بو جهل این دوم نادرتر است ** گفت آری حق از آن قادرتر است
Ebucehil “Bu ikincisi daha garip” deyince Peygamber dedi ki: “Evet, Tanrı ondan daha ilerisine de kadirdir.”
از میان مشت او هر پاره سنگ ** در شهادت گفتن آمد بیدرنگ
Derhal Ebucehl’in avucundaki taşların her biri, şahadet getirmeye başladı.
لا إله گفت و إلا الله گفت ** گوهر احمد رسول الله سفت
“İbadete layık hiçbir şey yoktur, ancak Tek Tanrı’ya tapılır” dedi ve “Muhammed, Tanrı elçisidir” incisini deldi.
چون شنید از سنگها بو جهل این ** زد ز خشم آن سنگها را بر زمین2160
Ebucehil, taşlardan bu sözü işitince hiddetle taşları yere vurdu.
بقیهی قصهی مطرب و پیغام رسانیدن عمر به او آن چه هاتف آواز داد
Çalgıcı hikâyesinin sonu ve Emirülmüminîn Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun kendisine Hatifin söylediğini alıp ulaştırması
باز گرد و حال مطرب گوش دار ** ز آن که عاجز گشت مطرب ز انتظار
Bunu bırak da yine çalgıcının hikâyesine kulak ver. Çalgıcı, beklemekten bunalınca.
بانگ آمد مر عمر را کای عمر ** بندهی ما را ز حاجت باز خر
Ömer’e yine ses geldi! “Ey Ömer, kulumuzu ihtiyaçtan kurtar!