-
مر عمر را دید و ماند اندر شگفت ** عزم رفتن کرد و لرزیدن گرفت
- Ömer’i görünce şaşırdı, kaldı. Gitmek istedi, fakat titremeğe başladı.
-
گفت در باطن خدایا از تو داد ** محتسب بر پیرکی چنگی فتاد
- İçinden dedi ki: “Yarabbi senin elinden elemân! Şimdi de çalgıcı ihtiyarcağıza muhtesip geldi, çattı.”
-
چون نظر اندر رخ آن پیر کرد ** دید او را شرمسار و روی زرد
- Ömer, o ihtiyarın yüzüne bakıp da onu utanmış çehresini sararmış görünce,
-
پس عمر گفتش مترس از من مرم ** کت بشارتها ز حق آوردهام
- “Benden korkma, ürkme; çünkü sana Hak’tan müjdeler getirdim.
-
چند یزدان مدحت خوی تو کرد ** تا عمر را عاشق روی تو کرد 2180
- Tanrı, senin huylarını o derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline âşık etti.
-
پیش من بنشین و مهجوری مساز ** تا به گوشت گویم از اقبال راز
- Otur şöyle önüme; uzaklaşmağa kalkışma. Kulağına devlet ve ikbal âleminden bazı sırlar söyleyeyim.
-
حق سلامت میکند میپرسدت ** چونی از رنج و غمان بیحدت
- Tanrı sana selâm söylüyor; halini, hatırını soruyor. Hadsiz hesapsız zahmetlerden, kederlerden, ne haldesin? Buyuruyor.
-
نک قراضهی چند ابریشم بها ** خرج کن این را و باز اینجا بیا
- Şimdilik şu birkaç dinarı ibrişim parası olarak al, harca da bitince yine buraya gel!
-
پیر لرزان گشت چون این را شنید ** دست میخایید و بر خود میتپید
- İhtiyâr, bunu işitince kendini yerden yere vurup ellerini ısırmağa, elbisesini yırtmaya başladı.
-
بانگ میزد کای خدای بینظیر ** بس که از شرم آب شد بیچاره پیر 2185
- “Ey naziri olmayan Tanrı! Ziyade utancından zavallı ihtiyar su kesildi” diye bağırmağa koyuldu.
-
چون بسی بگریست و از حد رفت درد ** چنگ را زد بر زمین و خرد کرد
- Bir hayli ağlayıp eleme düştü. Nihayet çengi yere çalıp parça parça etti.
-
گفت ای بوده حجابم از اله ** ای مرا تو راه زن از شاه راه
- Dedi ki: “Ey benimle Rabbimin arasında perde olan, ey beni ana yoldan azdırıp sapıtan!
-
ای بخورده خون من هفتاد سال ** ای ز تو رویم سیه پیش کمال
- Ey yetmiş yıldır kanımı emen, kemal sahibine karşı yüzümü kara eden!
-
ای خدای با عطای با وفا ** رحم کن بر عمر رفته در جفا
- İhsan ve vefa sahibi Tanrı, cefalarla, suçlarla, geçen ömrüme sen acı!
-
داد حق عمری که هر روزی از آن ** کس نداند قیمت آن در جهان 2190
- Tanrı bana öyle bir ömür verdi ki o ömrün bir gününün kıymetini bile cihanda kimse bilemez.
-
خرج کردم عمر خود را دمبهدم ** در دمیدم جمله را در زیر و بم
- Bense bütün o ömrü, her nefeste zir ve bem perdelerine harç ederek yele verdim.
-
آه کز یاد ره و پردهی عراق ** رفت از یادم دم تلخ فراق
- Ah! Arap ve Acem tarzını anmaktan, Irak perdesiyle meşgul olmaktan acı ayrılık zamanı hatırımdan çıktı.
-
وای کز تری زیر افکند خرد ** خشک شد کشت دل من دل بمرد
- Eyvallah olsun ki Kûçek makamının tazeliği yüzünden gönlümün ekini kurudu, gönlüm öldü.
-
وای کز آواز این بیست و چهار ** کاروان بگذشت و بیگه شد نهار
- Eyvahlar olsun bu yirmi dört makamın sesinden ki kervan geçti, gündüz de bitti!
-
ای خدا فریاد زین فریادخواه ** داد خواهم نه ز کس زین داد خواه 2195
- Ey, Tanrı, bu feryat edenin elinden feryat! Hiç kimseden değil, bu medet isteyen medet! Şikâyetim en çok kendimden...
-
داد خود از کس نیابم جز مگر ** ز آن که او از من به من نزدیکتر
- Kimseden medet yok. Yalnız ve ancak bana, benden yakın olandan medet var.
-
کاین منی از وی رسد دم دم مرا ** پس و را بینم چو این شد کم مرا
- Çünkü bana bu varlık, her an ondan gelmekte... Varlığım mahvolunca da ancak onu görürüm, başkasını değil.”
-
همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
- Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
-
گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است
- Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
-
پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
- Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.
-
راه فانی گشته راهی دیگر است ** ز آن که هشیاری گناهی دیگر است 2200
- Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında olmak da başka bir günahtır.