-
خویش من و الله که بهر خویش تو ** هر نفس خواهد که میرد پیش تو
- Ben, Tanrı hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim.
-
کاش جانت کش روان من فدی ** از ضمیر جان من واقف بدی
- Canım sana kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vâkıf olsaydı.
-
چون تو با من این چنین بودی به ظن ** هم ز جان بیزار گشتم هم ز تن
- Fakat sen hakkımda böyle kötü zanna düşünce candan da usandım, tenden de.
-
خاک را بر سیم و زر کردیم چون ** تو چنینی با من ای جان را سکون
- Ey canımın rahatı! Sen bana böyle aykırı olunca altına da toprak saçtım, gümüşe de( artık ikisi de gözümde değil).
-
تو که در جان و دلم جا میکنی ** زین قدر از من تبرا میکنی 2405
- Canımda da sen varsın, gönlümde de sen. Öyle olduğu halde bu kadarcık bir şeyden dolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun.
-
تو تبرا کن که هستت دستگاه ** ای تبرای ترا جان عذر خواه
- Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.
-
یاد میکن آن زمانی را که من ** چون صنم بودم تو بودی چون شمن
- O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin.
-
بنده بر وفق تو دل افروخته ست ** هر چه گویی پخت گوید سوخته ست
- Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre aydınlanmış, yanmıştır. Neyi “pişir, hazırla” dersen hemen “pişti, yandı bile” derim.
-
من سپاناخ تو با هر چم پزی ** یا ترش با یا که شیرین میسزی
- Ben senin ıspanağınım. İster ekşili pişir, ister tatlılı...
-
کفر گفتم نک به ایمان آمدم ** پیش حکمت از سر جان آمدم 2410
- Küfür söylemiştim; işte imana geldim. Can ve gönülle hükmüne tâbi oldum.
-
خوی شاهانهی ترا نشناختم ** پیش تو گستاخ خر در تاختم
- Senin şahane huyunu takdir edemedim. Huzuruna küstahça eşek sürdüm.
-
چون ز عفو تو چراغی ساختم ** توبه کردم اعتراض انداختم
- Fakat affından bir mum düzüp yakınca tövbe ettim; itirazı bıraktım.
-
مینهم پیش تو شمشیر و کفن ** میکشم پیش تو گردن را بزن
- Kılıçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatıyorum; vur!
-
از فراق تلخ میگویی سخن ** هر چه خواهی کن و لیکن این مکن
- Acı ayrılıktan gem vuruyorsun. Ne istersen yap, fakat bunu yapma!
-
در تو از من عذر خواهی هست سر ** با تو بیمن او شفیعی مستمر 2415
- Gönlünde benim için gizlice bir özür dileyici vardır ki o, ben olmasam da bana şefaat edip durur.
-
عذر خواهم در درونت خلق تست ** ز اعتماد او دل من جرم جست
- Gönlündeki o özür dileyicim senin huyundur. Ona güvendiğimden gönlüm, kendisine suç aradı.
-
رحم کن پنهان ز خود ای خشمگین ** ای که خلقت به ز صد من انگبین
- Ey ahlâkı yüz batman baldan daha güzel, daha tatlı olan kızgın adam! Sen de bana gönlünden ve gizlice merhamet et.”
-
زین نسق میگفت با لطف و گشاد ** در میانه گریهای بر وی فتاد
- Bu suretle güzel, açık açık söylerken kadına bir ağlamadır geldi.
-
گریه چون از حد گذشت و های های ** زو که بیگریه بد او خود دل ربای
- Ağlaması bile yüzünün güzelliğiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür ağlaması haddinden aşınca.
-
شد از آن باران یکی برقی پدید ** زد شراری در دل مرد وحید 2420
- O gözyaşı yağmurundan bir yıldırım zuhur etti, o naziri bulunmayan erin gönlüne bir kıvılcım sıçradı.
-
آن که بندهی روی خوبش بود مرد ** چون بود چون بندگی آغاز کرد
- Adamın, güzel yüzüne kul olduğu dilber, kulluğa başlarsa hal ne olur, insan ne hale gelir?
-
آن که از کبرش دلت لرزان بود ** چون شوی چون پیش تو گریان شود
- Azametinden yüreğini oynatan, kibirinden seni tir tir titreten sevgili, gözünün önünde ağlamaya başlarsa ne hale girersin?
-
آن که از نازش دل و جان خون بود ** چون که آید در نیاز او چون بود
- Naz ve istiğnası ile can ve gönülleri kan haline getiren güzel, niyaza girişirse hal ne olur?
-
آن که در جور و جفایش دام ماست ** عذر ما چه بود چو او در عذر خاست
- Cevrü cefası, bize tuzak olan dilber, özür dilemeye kalkışırsa biz ne mazeret bulabilir, ne söyleyebiliriz?
-
زين للناس حق آراسته ست ** ز آن چه حق آراست چون دانند جست 2425
- Züyyine linnâs, hükmünce Tanrı’nın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir?