در نهان خاکی و موزون میشوم ** چون به موسی میرسم چون میشوم
Yalnızken mütevazi bir hale geliyor, düzeliyorum. Neden Mûsâ’ya karşı öyle oluyorum?
رنگ زر قلب دهتو میشود ** پیش آتش چون سیه رو میشود
Kalp altının rengi halis altından on derece daha parlak olsa ataşe karşı nasıl yüzü kara bir hale gelir!
نی که قلب و قالبم در حکم اوست ** لحظهای مغزم کند یک لحظه پوست
Kalbim de kalıbım da onun hükmünde değil mi? Bir zaman, beni iç haline kor, bir zaman kabuk haline.
سبز گردم چون که گوید کشت باش ** زرد گردم چون که گوید زشت باش
Bir zaman beni ay haline kor, bir zaman karartır. Tanrı’nın işi, bundan başka nedir ki?
لحظهای ماهم کند یک دم سیاه ** خود چه باشد غیر این کار اله2465
Ekin ol der beni yeşertir. Çirkinleş der, sarartır.
پیش چوگانهای حکم کن فکان ** میدویم اندر مکان و لامکان
Varlığı emriyle yaratan Tanrı’nın çevgânları önünde mekân âleminde de koşup duruyoruz. Lâmekân âleminde de.
چون که بیرنگی اسیر رنگ شد ** موسیی با موسیی در جنگ شد
Renksizlik âlemi, renge esir olunca bir Mûsâ öbür Mûsâ ile savaşa düştü.
چون به بیرنگی رسی کان داشتی ** موسی و فرعون دارند آشتی
Renksizlik âlemine ulaşırsan Mûsâ ile Firavun’un karıştığı âleme erişirsin.
گر ترا آید بر این نکته سؤال ** رنگ کی خالی بود از قیل و قال
Bu nükte yüzünden hatırına “renk, nasıl olur da kıylü kalden kurtulur?
این عجب کاین رنگ از بیرنگ خاست ** رنگ با بیرنگ چون در جنگ خاست2470
Şaşılacak şey... Bu renk, renksizlik âleminden zuhura geldiği halde, renksizlikle nasıl savaşa girişir?
چون که روغن را ز آب اسرشتهاند ** آب با روغن چرا ضد گشتهاند
Mademki yağı su ile yoğurdular; yağ sudan oldu; su ile yağ neden birbirine zıt oldu?
چون گل از خار است و خار از گل چرا ** هر دو در جنگند و اندر ماجرا
Gül dikenden meydana meydana gelmiştir, diken de gülden... böyle olduğu halde niçin savaşa, maceralara düşmüşlerdi?.. gibi bir sual hatıra gelirse (bil ki bu)
یا نه جنگ است این برای حکمت است ** همچو جنگ خر فروشان صنعت است
Ya hakikatta savaş değildir, bir hikmet içindir, eşek satanların kavgaları gibi bir hiledir. Bir sanattır;
یا نه این است و نه آن حیرانی است ** گنج باید جست این ویرانی است
Yahut ne savaş ne hikmet...Hayretten ibarettir. Bu, viraneliktir, içinde define aramak gerek.
آن چه تو گنجش توهم میکنی ** ز آن توهم گنج را گم میکنی2475
Sen define sandığın şey yüzünden, o vehminden defineyi kaybediyorsun.
چون عمارت دان تو وهم و رایها ** گنج نبود در عمارت جایها
Sen vehmi de, tedbirleri, düşünceleri de mamure bil, mamur yerlerde define olmaz.
در عمارت هستی و جنگی بود ** نیست را از هستها ننگی بود
Mamur yerlerde varlık, didişmek olur. Yok olan, varlıklardan utanır, arlanır.
نی که هست از نیستی فریاد کرد ** بلکه نیست آن هست را واداد کرد
Varlık, yokluktan feryad etmemiştir. Yokluk, o varlığı, kendisinden uzaklaştırmış, gidermiştir.
تو مگو که من گریزانم ز نیست ** بلکه او از تو گریزان است بیست
“Ben yokluktan kaçıyorum” deme. Hakikatte o, senden yirmi kere daha fazla kaçmakta!
ظاهرا میخواندت او سوی خود ** وز درون میراندت با چوب رد2480
Görünüşte seni kendisine çağırmaktadır ama içinden seni reddetme sopasıyla sürmektedir.
نعلهای باژگونه ست ای سلیم ** نفرت فرعون میدان از کلیم
Bu işler, kovalayanı yanıltmak için ata çakılan ters nallardır; ey sâf kişi! Firavun’un, Mûsâ'dan nefretini, sen Mûsâ'dan bil.
سبب حرمان اشقیا از دو جهان که خسر الدنیا و الآخرة
” Hasiret dünya vel âhire “ hükmünce şakilerin, iki cihanda da mahrumiyetlerinin sebebi
چون حکیمک اعتقادی کرده است ** کاسمان بیضه زمین چون زرده است
Tabiata inananlar; gök bir yumurtadır, yer de onun sarısı diye itikat etmişlerdir.
گفت سائل چون بماند این خاکدان ** در میان این محیط آسمان
Birisi, “Bu yeryüzü, yeri kaplayan göğün ortasında nasıl duruyor?
همچو قندیلی معلق در هوا ** نی به اسفل میرود نی بر علی
Havaya asılmış bir kandil gibi ne aşağıya gitmekte, ne yukarı çıkmakta” dedi.
آن حکیمش گفت کز جذب سما ** از جهات شش بماند اندر هوا2485
O hakîm, “Altı cihetten de göğün çekmesi yüzünden hava ortasında kalır.