-
ظاهرا میخواندت او سوی خود ** وز درون میراندت با چوب رد 2480
- Görünüşte seni kendisine çağırmaktadır ama içinden seni reddetme sopasıyla sürmektedir.
-
نعلهای باژگونه ست ای سلیم ** نفرت فرعون میدان از کلیم
- Bu işler, kovalayanı yanıltmak için ata çakılan ters nallardır; ey sâf kişi! Firavun’un, Mûsâ'dan nefretini, sen Mûsâ'dan bil.
-
سبب حرمان اشقیا از دو جهان که خسر الدنیا و الآخرة
- ” Hasiret dünya vel âhire “ hükmünce şakilerin, iki cihanda da mahrumiyetlerinin sebebi
-
چون حکیمک اعتقادی کرده است ** کاسمان بیضه زمین چون زرده است
- Tabiata inananlar; gök bir yumurtadır, yer de onun sarısı diye itikat etmişlerdir.
-
گفت سائل چون بماند این خاکدان ** در میان این محیط آسمان
- Birisi, “Bu yeryüzü, yeri kaplayan göğün ortasında nasıl duruyor?
-
همچو قندیلی معلق در هوا ** نی به اسفل میرود نی بر علی
- Havaya asılmış bir kandil gibi ne aşağıya gitmekte, ne yukarı çıkmakta” dedi.
-
آن حکیمش گفت کز جذب سما ** از جهات شش بماند اندر هوا 2485
- O hakîm, “Altı cihetten de göğün çekmesi yüzünden hava ortasında kalır.
-
چون ز مغناطیس قبهی ریخته ** در میان ماند آهنی آویخته
- Mıknatıstan bir yuvarlak olsa ortasına konan demir, ortada kalır” diye cevap verdi.
-
آن دگر گفت آسمان با صفا ** کی کشد در خود زمین تیره را
- Öteki hakîm de “Sâf gök, kara toprağı kendisine çekmez.
-
بلکه دفعش میکند از شش جهات ** ز آن بماند اندر میان عاصفات
- Onu altı taraftan da iter. Ondan dolayı da yeryüzü, kuvvetli yeller ortasında muallâkta kalmıştır” dedi.
-
پس ز دفع خاطر اهل کمال ** جان فرعونان بماند اندر ضلال
- Kemâl ehlinin gönülleri de firavunların canlarını böyle defeder de, onlar dalâletde kalırlar.
-
پس ز دفع این جهان و آن جهان ** ماندهاند این بیرهان بیاین و آن 2490
- Onları bu cihan da defeder, o cihan da. O yolsuzlar da bu yüzden o cihandan da mahrum kalırlar, bu cihanda da.
-
سرکشی از بندگان ذو الجلال ** دان که دارند از وجود تو ملال
- Ululuk sahibi Tanrının kullarından, velîlerden baş çeker, uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni istemiyorlar.
-
کهربا دارند چون پیدا کنند ** کاه هستی ترا شیدا کنند
- Onların kehlibarları vardır, meydana çıkarırlarsa senin saman çöpü gibi olan varlığını deliye döndürür, kendilerine çekerler.
-
کهربای خویش چون پنهان کنند ** زود تسلیم ترا طغیان کنند
- Kehlibarlarını saklarlarsa derhal seni azgınlığa teslim ederler.
-
آن چنان که مرتبهی حیوانی است ** کاو اسیر و سغبهی انسانی است
- Hayvanlık mertebesi nasıl insanlığa esir ve mağlûpsa.
-
مرتبهی انسان به دست اولیا ** سغبه چون حیوان شناسش ای کیا 2495
- İnsan mertebesinin de Tanrı velîlerinin elinde hayvan gibi mağlûp olduğunu anla ey yoksul!
-
بندهی خود خواند احمد در رشاد ** جمله عالم را بخوان قل یا عباد
- Ahmed, irşadederken halka “Kullarım” dedi. Tanrı bütün âlemi “ Kul yâ ibâdî” diye çağır” buyurdu.
-
عقل تو همچون شتربان تو شتر ** میکشاند هر طرف در حکم مر
- Senin aklın deveciye benzer, sen de devesin, Akıl, seni, ister istemez hükmünce çekip durmaktadır.
-
عقل عقلند اولیا و عقلها ** بر مثال اشتران تا انتها
- Velîler, akılların aklıdır. Akıllar da ta en sonuncusuna kadar develere benzer.
-
اندر ایشان بنگر آخر ز اعتبار ** یک قلاووز است جان صد هزار
- Onlara ibretle bak: bir kılavuz, yüz binlerce can!
-
چه قلاووز و چه اشیربان بیاب ** دیدهای کان دیده بیند آفتاب 2500
- Ne kılavuzu ne deveciyi! Sen, güneşi gören gözü bul da sonra bak!
-
نک جهان در شب بمانده میخ دوز ** منتظر موقوف خورشید است و روز
- Bütün cihan, gece içinde kalmış, karanlıklara mıhlanmış, güneşi ve gündüzü bekleyip durmakta.
-
اینت خورشیدی نهان در ذرهای ** شیر نر در پوستین برهای
- İşte sana zerrede gizli güneş, işte sana kuzu postuna bürünmüş erkek aslan.
-
اینت دریایی نهان در زیر کاه ** پا بر این که هین منه با اشتباه
- İşte sana saman altında gizli bir deniz! Kendine gel, o samana şüphe ile ayak basma!
-
اشتباهی و گمانی در درون ** رحمت حق است بهر رهنمون
- Ama yol gösterici hakkında içe gelen şüphe, Tanrı rahmetidir.