-
هر چه آید بر زبانتان بیحذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
- Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.
-
ز آن که این دمها چه گر نالایق است ** رحمت من بر غضب هم سابق است
- Çünkü bu sözler, yaraşmasa bile rahmetim, gazabımdan artıktır.
-
از پی اظهار این سبق ای ملک ** در تو بنهم داعیهی اشکال و شک
- Ey melek! Bunu meydana çıkarmak için gönlünüze şüpheler salmaktayım;
-
تا بگویی و نگیرم بر تو من ** منکر حلمم نیارد دم زدن
- Sen söyleyesin; ben darılmayayım, gazaplanmayayım. Bu suretle de benim hilmimi inkâr eden ağız açamasın.
-
صد پدر صد مادر اندر حلم ما ** هر نفس زاید در افتد در فنا 2675
- Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doğar, yokluğa dalıp mahvolur.
-
حلم ایشان کف بحر حلم ماست ** کف رود آید ولی دریا به جاست
- O babaların, o anaların hilmi, şefkati, bizim hilim ve şefkat denizimizin köpüğüdür. Köpük gider gelir ama deniz bâkidir dedi.”
-
خود چه گویم پیش آن در این صدف ** نیست الا کف کف کف کف
- Hayır, ne dedim? O inciye karşı bu sedef, köpük değil, köpüğünün köpüğüdür.
-
حق آن کف حق آن دریای صاف ** که امتحانی نیست این گفت و نه لاف
- İşte o köpük hakkı için, o sâf deniz hakkı için bu söz bir sınama, bir lâf değil.
-
از سر مهر و صفاء است و خضوع ** حق آن کس که بدو دارم رجوع
- Sevgiden, vefadan, boyun büküp teslim olmadan ileri gelmiştir. Huzuruna varacağım Tanrı hakkı için.
-
گر به پیشت امتحان است این هوس ** امتحان را امتحان کن یک نفس 2680
- Bu hevesim, sence sınamadan ibaretse bu sınamamı sına.
-
سر مپوشان تا پدید آید سرم ** امر کن تو هر چه بر وی قادرم
- Sırrını saklama ki sırrım meydana çıksın. Elimden geleni; gücümün yettiğini buyur!
-
دل مپوشان تا پدید آید دلم ** تا قبول آرم هر آن چه قابلم
- Gönlündekini benden gizleme de benim gönlümdeki de ortaya çıksın bu suretle ne yapabileceksem kabul edeyim.
-
چون کنم در دست من چه چاره است ** در نگر تا جان من چه کاره است
- Fakat nasıl edeyim; elimde ne çare var? Bir bak hele, canım ne işe yarar ki?
-
تعیین کردن زن طریق طلب روزی کدخدای خود را و قبول کردن او
- Kadının kocasına rızık isteme yolunu göstermesi, onun da kabul etmesi
-
گفت زن یک آفتابی تافته ست ** عالمی زو روشنایی یافته ست
- Kadın dedi ki:”Bir güneş doğmuş, bütün cihan ondan aydınlanmıştır.
-
نایب رحمان خلیفهی کردگار ** شهر بغداد است از وی چون بهار 2685
- O Tanrı vekili, Tanrı halifesidir. Bağdat şehri, onun yüzünden bahar gibidir.
-
گر بپیوندی بدان شه شه شوی ** سوی هر ادبار تا کی میروی
- O padişaha ulaşabilirsen padişah olursun. Ne vakte kadar ikbal sahibi olmayanların yanına gidip duracaksın?
-
همنشینی مقبلان چون کیمیاست ** چون نظرشان کیمیایی خود کجاست
- İkbal sahiplerinin dostluğu kimya gibidir. Onların nazarına benzer kimya nerede?
-
چشم احمد بر ابو بکری زده ** او ز یک تصدیق صدیق آمده
- Ahmed’in gözü Ebubekir’e değince o bir tasdik yüzünden Sıddıyk olmuştur.”
-
گفت من شه را پذیرا چون شوم ** بیبهانه سوی او من چون روم
- Kocası, “Ben padişah huzuruna nasıl kabul olunurum; bir bahanesiz onun yanına nasıl giderim?
-
نسبتی باید مرا یا حیلتی ** هیچ پیشه راست شد بیآلتی 2690
- Buna bir münasebet, bir vesile gerek. Hiçbir sanat aletsiz meydana gelir mi?
-
همچو آن مجنون که بشنید از یکی ** که مرض آمد به لیلی اندکی
- Mecnun gibi ki, birisinden Leylâ’nın bir parça hastalandığını duydu.
-
گفت آوه بیبهانه چون روم ** ور بمانم از عیادت چون شوم
- Eyvah, dedi; bahanesiz nasıl gideyim? Gitmezsem, hatırını sormazsam ne hale gelirim?
-
لیتنی کنت طبیبا حاذقا ** کنت أمشی نحو لیلی سابقا
- Keşke hazık bir hekîm olaydım...O vakit Leylâ’ya koşa, koşa giderdim.
-
قل تعالوا گفت حق ما را بدان ** تا بود شرم اشکنی ما را نشان
- Tanrı, bize “Ya Muhammed, gelin de” buyurdu da bu davet, utanmamızın giderilmesine sebep oldu.
-
شب پران را گر نظر و آلت بدی ** روزشان جولان و خوش حالت بدی 2695
- Gece kuşlarının gözleri ve kabiliyetleri olsaydı gündüzün uçup gezerler, dönüp dolaşırlardı” dedi.