Cilalı ve tozsuz ayna arayan güzeller gibi cömertlik de yoksul ve zayıf kişileri arar.
روی خوبان ز آینه زیبا شود ** روی احسان از گدا پیدا شود
Güzellerin yüzü ayna ile güzelleşir. Onlar aynaya bakıp bezenirler. İhsan ve keremin yüzü de yoksula bakmakla görünür.
پس از این فرمود حق در و الضحی ** بانگ کم زن ای محمد بر گدا
Bundan dolayı Hak “Vedduhâ” sûresinde “ Ey Muhammed, yoksula bağırma” buyurdu.
چون گدا آیینهی جود است هان ** دم بود بر روی آیینه زیان
Mademki yoksul, cömertliğin aynasıdır, iyi bil ki ağızdan çıkan nefes aynayı buğulandırır.
آن یکی جودش گدا آرد پدید ** و آن دگر بخشد گدایان را مزید
Tanrı’nın bir çeşit cömertliği, yoksulları meydana çıkarır, bir başka cömertliği de onlara bol bol ihsanda bulunur.
پس گدایان آیت جود حقاند ** و آن که با حقند جود مطلقاند2750
Şu halde yoksullar, Tanrı cömertliği aynalarıdır. Hak ile Hak olan ve varlıktan tamamı ile geçen hakikî yoksullarsa mutlak nur olmuşlardır.
و آن که جز این دوست او خود مردهای است ** او بر این در نیست نقش پردهای است
Bu iki çeşit yoksuldan başkaları (yani varlığı olmayanlarla varlıktan geçenlerden başkaları) esasen ölüdür. Bu çeşit adam bu kapıda değildir, perdedeki, nakıştan, suretten ibarettir.
فرق میان آن که درویش است به خدا و تشنهی خدا و میان آن که درویش است از خدا و تشنهی غیر است
Tanrı’ya muhtaç ve susamış kişiyle Tanrı’ya ait bir şeye sahip olmayan ve ondan başkasını dileyen kişi arasındaki fark
نقش درویش است او نی اهل نان ** نقش سگ را تو مینداز استخوان
O kişi, yoksulun resmidir, canı yoktur, ekmek yemez. Köpek resmine kemik atma.
فقر لقمه دارد او نی فقر حق ** پیش نقش مردهای کم نه طبق
O, Tanrı fakiri değil, lokma fakiridir. Ölü resmin önüne yemek tabağını koyma.
ماهی خاکی بود درویش نان ** شکل ماهی لیک از دریا رمان
Ekmek yoksulu, karada balıktır. Şekli balık şeklidir ama denizden ürküp kaçar.
مرغ خانه ست او نه سیمرغ هوا ** لوت نوشد او ننوشد از خدا2755
O evde beslenen kuştur, havada uçan Sîmurg değil. Nefis şeyler yiyip içer, gıdası Hak’tan değildir.
عاشق حق است او بهر نوال ** نیست جانش عاشق حسن و جمال
Yemek, içmek için Tanrı âşığıdır; canı güzelliğe âşık değildir.
گر توهم میکند او عشق ذات ** ذات نبود وهم اسما و صفات
Tanrının zatına âşık olduğunu vehmetse bile sevdiği zat değildir; vehmi, esma ve sıfâtın verdiği vehimdir.
وهم مخلوق است و مولود آمده ست ** حق نزاییده ست او لم یولد است
Vehim; vasıflardan, hadlerden doğar. Hak ise doğmamıştır, doğurmaz.
عاشق تصویر و وهم خویشتن ** کی بود از عاشقان ذو المنن
Kendi tasvir ettiği şeye, kendi vehmine aşık olan kişi, nereden nimet ve ihsan sahibi Tanrı âşıklarından olacak?
عاشق آن وهم اگر صادق بود ** آن مجاز او حقیقت کش شود2760
O vehme âşık olan, doğrucuysa mecazi sevgisi, kendisini nihayet hakikate çeker, götürür.
شرح میخواهد بیان این سخن ** لیک میترسم ز افهام کهن
Bu sözü iyice anlatmak, açmak lâzım; fakat eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum.
فهمهای کهنهی کوته نظر ** صد خیال بد در آرد در فکر
Kısa görüşlü köhne anlayışlar, fikre yüz türlü kötü hayaller getirirler.
بر سماع راست هر کس چیر نیست ** لقمهی هر مرغکی انجیر نیست
Herkesin doğru işitmeye kudreti yoktur. Her kuşcağız, bir inciri bütün olarak yutamaz.
خاصه مرغی مردهای پوسیدهای ** پر خیالی اعمیی بیدیدهای
Hele ölmüş, çürümüş, hayallere dalmış kör bir kuş olursa...
نقش ماهی را چه دریا و چه خاک ** رنگ هندو را چه صابون و چه زاک2765
Balık resmine ister deniz olmuş, ister toprak. Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya!
نقش اگر غمگین نگاری بر ورق ** او ندارد از غم و شادی سبق
Kâğıda gamlı bir adam resmi yaparsan o resmin ne gamla alışverişi vardır, ne neşeyle.
صورتش غمگین و او فارغ از آن ** صورتش خندان و او ز آن بینشان
Resim, görünüşte gamlıdır ama, kendisi gamla alâkasızdır. Görünüşte gülen bir resmin de neşeyle münasebeti yoktur.
وین غم و شادی که اندر دل خفی است ** پیش آن شادی و غم جز نقش نیست
Gönülde bir haletten başka bir şey olmayan bu dünya gamı bu dünya neşesi; hakiki neşeye hakiki gama nispetle resimden ibarettir.