-
میوه معنی و شکوفه صورتش ** آن شکوفه مژده میوه نعمتش 2930
- Meyve mânadır, çiçek onun sûreti. O çiçek, müjdedir, meyve de nimeti!
-
چون شکوفه ریخت میوه شد پدید ** چون که آن کم شد شد این اندر مزید
- Çiçek döküldü mü meyve meydana çıkar. O kayboldu mu bu fazlasıyla görünür.
-
تا که نان نشکست قوت کی دهد ** ناشکسته خوشهها کی مَیْ دهد
- Ekmek kırılıp yenmeyince kuvvet verir mi; salkımlar sıkılmadıkça şarap olur mu?
-
تا هلیله نشکند با ادویه ** کی شود خود صحت افزا ادویه
- Helile, ilâçların arasında kırılıp ezilmedikçe ilâçlar, nereden sıhhati arttıracak?
-
در صفت پیر و مطاوعت وی
- Pîr kimdir? Pîrin sıfatları
-
ای ضیاء الحق حسام الدین بگیر ** یک دو کاغذ بر فزا در وصف پیر
- Ey Hak Nuru Hüsâmeddin! Bir iki kağıdı fazla al da pîrin sıfatlarını anlatayım.
-
گر چه جسم نازکت را زور نیست ** لیک بیخورشید ما را نور نیست 2935
- Gerçi vücudun nazik ve çok zayıf , fakat sensiz cihanın işi yoluna girmiyor.
-
گر چه مصباح و زجاجه گشتهای ** لیک سر خیل دلی سر رشتهای
- Gerçi ışık ( gibi nurlu, lâtif) ve sırça ( gibi ince ve nazik) oldun. Fakat gönül ehlinin başısın, onlara muktedasın.
-
چون سر رشته به دست و کام تست ** درهای عقد دل ز انعام تست
- Mademki ipin ucu senin elindedir, senin isteğine tâbidir; gönül gerdanlığının incileri de senin ihsanındır.
-
بر نویس احوال پیر راهدان ** پیر را بگزین و عین راه دان
- Yol bilen Pîrin ahvalini yaz; Pîri seç, onu yolun tâ kendisi bil.
-
پیر تابستان و خلقان تیر ماه ** خلق مانند شباند و پیر ماه
- Pîr, yaz mevsimidir; halk ise güz ayı...Halk, geceye benzer, Pîr aya...
-
کردهام بخت جوان را نام پیر ** کاو ز حق پیر است نز ایام پیر 2940
- Genç ve terü taze talihe Pîr adını taktım. Fakat o, Halk tarafından Pîr olmuştur, günlerin geçmesiyle değil.
-
او چنان پیری است کش آغاز نیست ** با چنان در یتیم انباز نیست
- O öyle bir Pîrdir ki iptidası yoktur, ezelîdir. Öyle tek ve eşsiz inciye eş yoktur.
-
خود قویتر میشود خمر کهن ** خاصه آن خمری که باشد من لدن
- Eski şarap esasen kuvvetlidir, hele “ Min ledünn” şarabı olursa...
-
پیر را بگزین که بیپیر این سفر ** هست بس پر آفت و خوف و خطر
- Pîri bul ki bu yolculuk, Pîrsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, âfetlerle doludur.
-
آن رهی که بارها تو رفتهای ** بیقلاووز اندر آن آشفتهای
- Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.
-
پس رهی را که ندیده ستی تو هیچ ** هین مرو تنها ز رهبر سر مپیچ 2945
- Kendine gel! Hiç görmediğin o yola yalnız gitme, sakın yol göstericiden baş çevirme!
-
گر نباشد سایهی او بر تو گول ** پس ترا سر گشته دارد بانگ غول
- Ey nobran! Pîrin gölgesi olmazsa gulyabani sesi, seni sersemleştirir, yolunu şaşırtır.
-
غولت از ره افکند اندر گزند ** از تو داهیتر در این ره بس بدند
- Gulyabani, sana sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda nice senden daha dahi kişiler kaybolup gittiler.
-
از نبی بشنو ضلال رهروان ** که چشان کرد آن بلیس بد روان
- Yolcuların yollarını şaşırdıklarını, kötü ruhlu İblis’in onlara neler yaptığını Kur’an’dan işit!
-
صد هزاران ساله راه از جاده دور ** بردشان و کردشان ادبار و عور
- Onları ana yoldan yüz binlerce yıl uzak olan yola götürdü, felakete uğrattı, çırçıplak bıraktı.
-
استخوانهاشان ببین و مویشان ** عبرتی گیر و مران خر سویشان 2950
- Onların kemiklerine, kıllarına ( onlardan kalan eserlere) bak da ibret al; eşeğini onların yoluna sürme.
-
گردن خر گیر و سوی راه کش ** سوی رهبانان و ره دانان خوش
- Eşeğin başını çek, onu yola sok, doğru yolu bilen ve görenlerin yoluna sür.
-
هین مهل خر را و دست از وی مدار ** ز آن که عشق اوست سوی سبزهزار
- Onu boş bırakma, yularını tut; çünkü o, yeşilliğe gitmeği sever.
-
گر یکی دم تو به غفلت واهلیش ** او رود فرسنگها سوی حشیش
- Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır.
-
دشمن راه است خر مست علف ** ای که بس خر بنده را کرد او تلف
- Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.