English    Türkçe    فارسی   

1
3001-3025

  • شیر بی‌‌دم و سر و اشکم که دید ** این چنین شیری خدا خود نافرید
  • Kuyruksuz, başsız, karınsız aslanı kim gördü? Tanrı bile böyle bir aslan yaratmamıştır” dedi.
  • ای برادر صبر کن بر درد نیش ** تا رهی از نیش نفس گبر خویش‌‌
  • Kardeş, iğne yarasına sabret ki gâvur nefsin iğnesinden kurtulasın.
  • کان گروهی که رهیدند از وجود ** چرخ و مهر و ماهشان آرد سجود
  • Varlıkların kurtulmuş olanlara felek de secde eder, güneş de, ay da.
  • هر که مرد اندر تن او نفس گبر ** مر و را فرمان برد خورشید و ابر
  • Vücudunda nefsi ölen kişinin fermanına güneş de tâbidir, bulut da.
  • چون دلش آموخت شمع افروختن ** آفتاب او را نیارد سوختن‌‌ 3005
  • Gönlü ışık yakmayı, şûlelenmeyi öğrenmiş olan kişiyi güneş bile yakamaz.
  • گفت حق در آفتاب منتجم ** ذکر تزاور کذا عن کهفهم‌‌
  • Tanrı; doğması, batması muayyen olan güneş hakkında “Doğduğu ve battığı zaman onların mağaralarına vurmaz; o mağara hiç güneş yüzü görmezdi”demiştir.
  • خار جمله لطف چون گل می‌‌شود ** پیش جزوی کاو سوی کل می‌‌رود
  • Bir cüzü, külle ulaşırsa o cüz’ün yanında diken bile, gül gibi baştanbaşa letafet kesilir.
  • چیست تعظیم خدا افراشتن ** خویشتن را خوار و خاکی داشتن‌‌
  • Tanrı’yı ululamak, yüceltmek, nasıl olur? Kendini, varlığını horlamak, toprak mesabesinde tutmakla.
  • چیست توحید خدا آموختن ** خویشتن را پیش واحد سوختن‌‌
  • Tanrıyı tevhid etmeyi öğrenmek nedir? Kendini tek Tanrı önünde yakıp yok etmek.
  • گر همی‌‌خواهی که بفروزی چو روز ** هستی همچون شب خود را بسوز 3010
  • Gündüz gibi şûlelenip parlamayı diliyorsan geceye benzeyen varlığını yak!
  • هستی‌‌ات در هست آن هستی نواز ** همچو مس در کیمیا اندر گداز
  • Varlığını o varlığı meydana getirenin varlığında bakırı kimya içinde eritir, yok eder gibi eritir, yok eder gibi erit, yok et (de altın ol)
  • در من و ما سخت کرده ستی دو دست ** هست این جمله‌‌ی خرابی از دو هست‌‌
  • Sen, sıkı sıkıya ben’e, yapışmış ( yokluğu ve birliğe ulaşmış) sın. Bütün bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, ikilikten meydana çıkıyor.
  • رفتن گرگ و روباه در خدمت شیر به شکار
  • Ava giden aslan, kurt ve tilki
  • شیر و گرگ و روبهی بهر شکار ** رفته بودند از طلب در کوهسار
  • Bir aslan, bir kurt, bir tilki avlanmak için dağlara düşmüşler.
  • تا به پشت همدگر بر صیدها ** سخت بر بندند بار قیدها
  • Birbirlerine yardım ederek av hayvanlarını adamakıllı yakalamayı, onların yolunu kesmeyi kurmuşlardı.
  • هر سه با هم اندر آن صحرای ژرف ** صیدها گیرند بسیار و شگرف‌‌ 3015
  • Üçü de beraberce o geniş ovada birçok av elde etmek niyetindeydiler.
  • گر چه ز یشان شیر نر را ننگ بود ** لیک کرد اکرام و همراهی نمود
  • Aslan, onlarla beraber avlanmaktan utanmaktaysa da yine onları ağırladı, onlara yoldaş oldu.
  • این چنین شه را ز لشکر زحمت است ** لیک همره شد جماعت رحمت است‌‌
  • Böyle bir padişaha maiyetindeki asker, ancak zahmettir. Fakat bu “Topluluk rahmettir” deyip onlara uydu.
  • این چنین مه را ز اختر ننگهاست ** او میان اختران بهر سخاست‌‌
  • Böyle bir ay, yıldızlarla beraber gezmeden utanır. O, yıldızların içinde ancak onları parlatmak, onlara ihsan etmek için bulunur.
  • امر شاورهم پیمبر را رسید ** گر چه رایی نیست رایش را ندید
  • Reyine, tedbirine benzer isabetli bir rey, yerinde bir tedbir bulunmamakla beraber yine Peygamber’e “ Şâvirhum” emri geldi.
  • در ترازو جو رفیق زر شده ست ** نی از آن که جو چو زر گوهر شده ست‌‌ 3020
  • Terazide arpa, altınla arkadaş olmuştur. Fakat bununla arpanın da altın gibi kıymetlenmesi icabetmez.
  • روح قالب را کنون همره شده ست ** مدتی سگ حارس درگه شده ست‌‌
  • Ruh, şimdilik kalıba yoldaş olmuştur. (kalıp, ruhu korumaktır). Nitekim köpek de bir zaman için kapıyı korur.
  • چون که رفتند این جماعت سوی کوه ** در رکاب شیر با فر و شکوه‌‌
  • Bunlar; kudretli, şevketli aslanın maiyetinde dağa doğru gittikleri zaman
  • گاو کوهی و بز و خرگوش زفت ** یافتند و کار ایشان پیش رفت‌‌
  • İşleri rast geldi, bir dağ öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan avladılar.
  • هر که باشد در پی شیر حراب ** کم نیاید روز و شب او را کباب‌‌
  • Savaşçı aslanın maiyetinde giden kişinin kebabı, gece olsun, eksik olmaz.
  • چون ز که در بیشه آوردندشان ** کشته و مجروح و اندر خون کشان‌‌ 3025
  • Ölmüş yaralanmış, kan içinde bulunan avlarını dağdan çeke çeke ormana getirince,