English    Türkçe    فارسی   

1
3014-3038

  • تا به پشت همدگر بر صیدها ** سخت بر بندند بار قیدها
  • Birbirlerine yardım ederek av hayvanlarını adamakıllı yakalamayı, onların yolunu kesmeyi kurmuşlardı.
  • هر سه با هم اندر آن صحرای ژرف ** صیدها گیرند بسیار و شگرف‌‌ 3015
  • Üçü de beraberce o geniş ovada birçok av elde etmek niyetindeydiler.
  • گر چه ز یشان شیر نر را ننگ بود ** لیک کرد اکرام و همراهی نمود
  • Aslan, onlarla beraber avlanmaktan utanmaktaysa da yine onları ağırladı, onlara yoldaş oldu.
  • این چنین شه را ز لشکر زحمت است ** لیک همره شد جماعت رحمت است‌‌
  • Böyle bir padişaha maiyetindeki asker, ancak zahmettir. Fakat bu “Topluluk rahmettir” deyip onlara uydu.
  • این چنین مه را ز اختر ننگهاست ** او میان اختران بهر سخاست‌‌
  • Böyle bir ay, yıldızlarla beraber gezmeden utanır. O, yıldızların içinde ancak onları parlatmak, onlara ihsan etmek için bulunur.
  • امر شاورهم پیمبر را رسید ** گر چه رایی نیست رایش را ندید
  • Reyine, tedbirine benzer isabetli bir rey, yerinde bir tedbir bulunmamakla beraber yine Peygamber’e “ Şâvirhum” emri geldi.
  • در ترازو جو رفیق زر شده ست ** نی از آن که جو چو زر گوهر شده ست‌‌ 3020
  • Terazide arpa, altınla arkadaş olmuştur. Fakat bununla arpanın da altın gibi kıymetlenmesi icabetmez.
  • روح قالب را کنون همره شده ست ** مدتی سگ حارس درگه شده ست‌‌
  • Ruh, şimdilik kalıba yoldaş olmuştur. (kalıp, ruhu korumaktır). Nitekim köpek de bir zaman için kapıyı korur.
  • چون که رفتند این جماعت سوی کوه ** در رکاب شیر با فر و شکوه‌‌
  • Bunlar; kudretli, şevketli aslanın maiyetinde dağa doğru gittikleri zaman
  • گاو کوهی و بز و خرگوش زفت ** یافتند و کار ایشان پیش رفت‌‌
  • İşleri rast geldi, bir dağ öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan avladılar.
  • هر که باشد در پی شیر حراب ** کم نیاید روز و شب او را کباب‌‌
  • Savaşçı aslanın maiyetinde giden kişinin kebabı, gece olsun, eksik olmaz.
  • چون ز که در بیشه آوردندشان ** کشته و مجروح و اندر خون کشان‌‌ 3025
  • Ölmüş yaralanmış, kan içinde bulunan avlarını dağdan çeke çeke ormana getirince,
  • گرگ و روبه را طمع بود اندر آن ** که رود قسمت به عدل خسروان‌‌
  • Kurt ve tilki padişahlara lâyık bir adaletle av hayvanlarının paylaşılmasına tamahlandılar.
  • عکس طمع هر دوشان بر شیر زد ** شیر دانست آن طمعها را سند
  • İkisinin de tamahı, aslana aksetti, o tamahın sebebini anladı.
  • هر که باشد شیر اسرار و امیر ** او بداند هر چه اندیشد ضمیر
  • Sırların aslanı ve beyi olan, kalpten geçenleri bilir.
  • هین نگه دار ای دل اندیشه جو ** دل ز اندیشه‌‌ی بدی در پیش او
  • Kendine gel, ey düşüncelere dalmayı huy edinen gönül! Onun huzurunda kötü düşüncelerden sakın!
  • داند و خر را همی‌‌راند خموش ** در رخت خندد برای روی‌‌پوش‌‌ 3030
  • O bilir, o anlar, eşeği sükût içinde sürer. Sırrını bildiğini anlatmamak, ayıbını yüzüne vurmamak için de yüzüne güler.
  • شیر چون دانست آن وسواسشان ** وانگفت و داشت آن دم پاسشان‌‌
  • Aslan, onların vesveselerini anladıysa da açmadı, bir şey söylemedi, onları korudu.
  • لیک با خود گفت بنمایم سزا ** مر شما را ای خسیسان گدا
  • Fakat kendi kendine “Yoksul hasisler sizi! Ben, sizin cezanızı veririm, size gösteririm ben!
  • مر شما را بس نیامد رای من ** ظنتان این است در اعطای من‌‌
  • ”Size benim hükmüm kâfi gelmedi mi? Benim ihsanım hususunda zannınız bu mu?
  • ای عقول و رایتان از رای من ** از عطاهای جهان آرای من‌‌
  • Sizin akıllarınız, reyleriniz de benden; benim dünyamı aydınlatan ihsanlarımdandır.
  • نقش با نقاش چه سگالد دگر ** چون سگالش اوش بخشید و خبر 3035
  • Resim ressamı nasıl ayıplayabilir? Resme o ayıbı, o kötü görünüşü veren ressamdır.
  • این چنین ظن خسیسانه به من ** مر شما را بود ننگان زمن‌‌
  • Benim hakkımda böyle hasisçe bir zanna mı düşeceksiniz? Zamanın ayıbı, arı asıl sizsiniz.
  • ظانین بالله ظن السوء را ** گر نبرم سر بود عین خطا
  • Tanrı hakkında kötü zanda bulunanlar, sizin kellenizi uçurmazsam bu işim, hatanın ta kendisidir.
  • وارهانم چرخ را از ننگتان ** تا بماند بر جهان این داستان‌‌
  • Dünyayı sizin ayıbınızdan kurtarayım da bu hikâye, dünya durdukça söylenip dursun dedi.