-
چون که من من نیستم این دم ز هوست ** پیش این دم هر که دم زد کافر اوست
- Çünkü ben, ben değilim. Bu nefes ondandır. Bu sözün karşısında söz söyleyen, inkârda bulunan kâfirdir” dedi.
-
هست اندر نقش این روباه شیر ** سوی این روبه نشاید شد دلیر
- Bu tilki suretinde aslan gizlidir. Bu tilkinin bulunduğu yerde yiğitlik taslamağa gelmez.
-
گر ز روی صورتش مینگروی ** غرهی شیران از او مینشنوی
- Sûretine bakıp aslan olduğuna inanmıyorsan ondan aslan kükreyişini de duymuyor musun?
-
گر نبودی نوح را از حق یدی ** پس جهانی را چرا بر هم زدی
- Nuh’ta Tanrı’dan bir kudret yoktu da bütün dünyayı neden birbirine vurdu?
-
صد هزاران شیر بود او در تنی ** او چو آتش بود و عالم خرمنی 3130
- Bir vücutta yüz binlerce aslan vardı. O, ateş gibiydi, âlemse bir harman.
-
چون که خرمن پاس عشر او نداشت ** او چنان شعله بر آن خرمن گماشت
- Harman, onun onda bir hakkını gözetmeyince o da harmana böyle bir şûleyi saldı, yakıp kül etti.
-
هر که او در پیش این شیر نهان ** بیادب چون گرگ بگشاید دهان
- Kim, bu gizli aslanın önünde kurt gibi ağız açıp edepten dışarı konursa,
-
همچو گرگ آن شیر بردراندش ** فانتقمنا منهم بر خواندش
- Aslan, kurdu nasıl paraladıysa onu da paralar, ona nasıl “ Fentekamna” âyetini okuduysa buna da okur.
-
زخم یابد همچو گرگ از دست شیر ** پیش شیر ابله بود کاو شد دلیر
- Aslandan pençeyi yer. Aslanın önünde yiğitlik satanın aklı yoktur.
-
کاشکی آن زخم بر تن آمدی ** تا بدی کایمان و دل سالم بدی 3135
- Keşke o yara yalnız vücuda gelseydi de gönül ve iman selâmette kalsaydı...
-
قوتم بگسست چون اینجا رسید ** چون توانم کرد این سر را پدید
- Söz buraya gelince kuvvetim kesildi. Bu sırrı nasıl açayım?
-
همچو آن روبه کم اشکم کنید ** پیش او روباه بازی کم کنید
- O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye az sapın.
-
جمله ما و من به پیش او نهید ** ملک ملک اوست ملک او را دهید
- Huzurunda bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin.
-
چون فقیر آیید اندر راه راست ** شیر و صید شیر خود آن شماست
- Doğru yola yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanın avladığı av da sizin.
-
ز آنکه او پاک است و سبحان وصف اوست ** بینیاز است او ز نغز و مغز و پوست 3140
- Çünkü o, paktır; Sübhan, onun vasfıdır. O, batınî şeylerden de müstağnidir, zâhiri şeylerden de.
-
هر شکار و هر کراماتی که هست ** از برای بندگان آن شه است
- Ondaki her türlü av, her çeşit ikram ve ihsan o padişahın kulları içindir.
-
نیست شه را طمع بهر خلق ساخت ** این همه دولت خنک آن کاو شناخت
- Padişahın hiçbir şeye tamahı yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koşmuştur; ne mutlu anlayana!
-
آن که دولت آفرید و دو سرا ** ملک دولتها چه کار آید و را
- Dünyanın ve ahiretin devletleri; devleti, dünyayı ve ahireti yaratan kişinin ne işine yarar?
-
پیش سبحان بس نگه دارید دل ** تا نگردید از گمان بد خجل
- Şu halde Süphan’ın huzurunda gönlünüzü koruyun ki sonra kötü düşünceden utanmayasınız.
-
کاو ببیند سر و فکر و جستجو ** همچو اندر شیر خالص تار مو 3145
- Çünkü o; halis sütün içindeki siyah kıl gibi bütün gizli şeyleri, düşünceleri arayıp taramayı...her şeyi görür.
-
آن که او بینقش ساده سینه شد ** نقشهای غیب را آیینه شد
- Suretten geçip gönlünü arıtan kişi, gayp suretlerine ayna olur.
-
سر ما را بیگمان موقن شود ** ز آن که مومن آینهی مومن شود
- Şüphe yok, sırrımızı anlar; çünkü mümin, müminin aynasıdır.
-
چون زند او نقد ما را بر محک ** پس یقین را باز داند او ز شک
- Nakdimizi mehenge urunca derhal yakîni şüpheden ayırt eder.
-
چون شود جانش محک نقدها ** پس ببیند قلب را و قلب را
- Canı, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarı sağlam olanı da görür, kalp olanı da.
-
نشاندن پادشاهان صوفیان عارف را پیش روی خویش تا چشمشان بدیشان روشن شود
- Padişahların ârif sofileri karşılarına oturtması
-
پادشاهان را چنان عادت بود ** این شنیده باشی ار یادت بود 3150
- Hatırlarsan duymuşsundur; padişahların böyle bir âdeti vardı: