-
گفت یوسف هین بیاور ارمغان ** او ز شرم این تقاضا زد فغان
- Yusuf “Hadi, armağanını çıkar” deyince konuk, bu istekten utanıp âdeta figan ederek.
-
گفت من چند ارمغان جستم ترا ** ارمغانی در نظر نامد مرا
- ”Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, lâyık görmedim.
-
حبهای را جانب کان چون برم ** قطرهای را سوی عمان چون برم
- Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
-
زیره را من سوی کرمان آورم ** گر به پیش تو دل و جان آورم 3195
- Sana gönül ve can bile getirsem Kirman’a kimyon götürmüş sayılırım.
-
نیست تخمی کاندر این انبار نیست ** غیر حسن تو که آن را یار نیست
- Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın.
-
لایق آن دیدم که من آیینهای ** پیش تو آرم چو نور سینهای
- Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi lâyık gördüm.
-
تا ببینی روی خوب خود در آن ** ای تو چون خورشید شمع آسمان
- Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.
-
آینه آوردمت ای روشنی ** تا چو بینی روی خود یادم کنی
- Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın” dedi.
-
آینه بیرون کشید او از بغل ** خوب را آیینه باشد مشتغل 3200
- Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar.
-
آینهی هستی چه باشد نیستی ** نیستی بر گر تو ابله نیستی
- Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.
-
هستی اندر نیستی بتوان نمود ** مال داران بر فقیر آرند جود
- Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler.
-
آینهی صافی نان خود گرسنه ست ** سوخته هم آینهی آتش زنه ست
- Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır.
-
نیستی و نقص هر جایی که خاست ** آینهی خوبی جملهی پیشههاست
- Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.
-
چون که جامه چست و دوزیده بود ** مظهر فرهنگ درزی چون شود 3205
- Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi?
-
ناتراشیده همیباید جذوع ** تا دروگر اصل سازد یا فروع
- Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer’e ait bir şey yapsın.
-
خواجهی اشکسته بند آن جا رود ** که در آن جا پای اشکسته بود
- Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider.
-
کی شود چون نیست رنجور نزار ** آن جمال صنعت طب آشکار
- Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür?
-
خواری و دونی مسها بر ملا ** گر نباشد کی نماید کیمیا
- Ey ulu kişi! Bakırların bayalığı, aşağılığı olmasa kimya nasıl olur da zuhur eder?
-
نقصها آیینهی وصف کمال ** و آن حقارت آینهی عز و جلال 3210
- Noksanlar, kemal vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır.
-
ز آن که ضد را ضد کند پیدا یقین ** ز آن که با سرکه پدید است انگبین
- Çünkü yakinen zıt, zıddı gösterir. Ondan dolayı bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur)
-
هر که نقص خویش را دید و شناخت ** اندر استکمال خود ده اسبه تاخت
- Kim, kendi noksanını görüp anlarsa yedeğinde dokuz at olduğu halde tekemmül yolunda koşar.
-
ز آن نمیپرد به سوی ذو الجلال ** کاو گمانی میبرد خود را کمال
- Kendisini kâmil sanan, ululuk sahibi Tanrı’nın yolunda uçamaz.
-
علتی بدتر ز پندار کمال ** نیست اندر جان تو ای ذو دلال
- Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kâmil sanmaktan daha beter bir illet olamaz.
-
از دل و از دیدهات بس خون رود ** تا ز تو این معجبی بیرون رود 3215
- Senden bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de!
-
علت ابلیس انا خیری بده ست ** وین مرض در نفس هر مخلوق هست
- İblis’in illeti “Ben, Âdem’den hayırlıyım” demesiydi. Bu hastalık, her mahlûkta vardır.