-
عهد عیسی بود و نوبت آن او ** جان موسی او و موسی جان او 325
- İsa’nın devriyle, nöbet onundu. Mûsâ’nın canı oydu, onun canı Mûsâ.
-
شاه احول کرد در راه خدا ** آن دو دمساز خدایی را جدا
- Şaşı padişah, Tanrı yolunda o iki Tanrı demsâzını birbirinden ayırdı.
-
گفت استاد احولی را کاندر آ ** رو برون آر از وثاق آن شیشه را
- Usta, bir şaşıya “yürü, var, o şişeyi evden getir” dedi.
-
گفت احول ز ان دو شیشه من کدام ** پیش تو آرم بکن شرح تمام
- Şaşı, ”O iki şişeden hangisini getireyim? Açıkça söyle” dedi.
-
گفت استاد آن دو شیشه نیست رو ** احولی بگذار و افزون بین مشو
- Usta dedi ki: “O iki şişe değildir. Yürü, şaşılığı bırak fazla görücü olma!”
-
گفت ای استا مرا طعنه مزن ** گفت استا ز ان دو یک را در شکن 330
- Şaşı, “Usta, beni paylama. Şişe iki” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişenin birini kır!”
-
شیشه یک بود و به چشمش دو نمود ** چون شکست او شیشه را دیگر نبود
- Çırak birini kırınca ikiside gözden kayboldu. İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur.
-
چون یکی بشکست هر دو شد ز چشم ** مردم احول گردد از میلان و خشم
- Şişe birdi onun gözüne iki göründü. Şişeyi kırınca ne o şişe kaldı, ne öbürü!
-
خشم و شهوت مرد را احول کند ** ز استقامت روح را مبدل کند
- Hiddet ve şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır.
-
چون غرض آمد هنر پوشیده شد ** صد حجاب از دل به سوی دیده شد
- Garez gelince hüner örtülür. Gönülden, göze, yüzlerce perde iner.
-
چون دهد قاضی به دل رشوت قرار ** کی شناسد ظالم از مظلوم زار 335
- Kadı kalben rüşvet almaya karar verince zalimi, ağlayıp inleyen mazlumdan nasıl ayırt edebilir?
-
شاه از حقد جهودانه چنان ** گشت احول کالامان یا رب امان
- Padişah, Yahudice kininden dolayı öyle bir şaşı oldu ki aman Ya Rabbi, aman!
-
صد هزاران مومن مظلوم کشت ** که پناهم دین موسی را و پشت
- Musa dininin koruyucusuyum, arkasıyım diye yüz binlerce mazlum mümin öldürttü.
-
آموختن وزیر مکر پادشاه را
- Vezirin padişaha hile öğretmesi
-
او وزیری داشت گبر و عشوهده ** کاو بر آب از مکر بر بستی گره
- Padişahın öyle yol vurucu, öyle hilekâr bir veziri vardı ki hile ile suyu bile düğümlerdi.
-
گفت ترسایان پناه جان کنند ** دین خود را از ملک پنهان کنند
- Dedi ki: “Hıristiyanlar, canlarını korurlar ve dinlerini padişahtan gizlerler.
-
کم کش ایشان را که کشتن سود نیست ** دین ندارد بوی، مشک و عود نیست 340
- Onları az öldür, çünkü öldürmede fayda yok, Dinin kokusu çıkmaz; misk ve öd ağacı değil ki!
-
سر پنهان است اندر صد غلاف ** ظاهرش با تست و باطن بر خلاف
- Yüz tane kılıf içinde gizli sırdır. Dışı, sana malûmdur ama içi aksine.”
-
شاه گفتش پس بگو تدبیر چیست ** چارهی آن مکر و ان تزویر چیست
- Padişah : “Peki söyle bakalım, ne yapalım; bu hususta ne hile ve tezvirde bulunalım, çaresi ne?
-
تا نماند در جهان نصرانیی ** نی هویدا دین و نی پنهانیی
- Ne yapalım ki dünyada ne açık dindar, ne gizli din tutar bir Hıristiyan kalmasın” dedi
-
گفت ای شه گوش و دستم را ببر ** بینیام بشکاف و لب در حکم مر
- Vezir dedi ki: “Bana gazebederek hükmet, kulağımı elimi kestir; burnumu, dudağımı yardır!
-
بعد از آن در زیر دار آور مرا ** تا بخواهد یک شفاعتگر مرا 345
- Ondan sonra beni darağacına götür. O esnada bir şefaatçi suçumun affını dilesin.
-
بر منادی گاه کن این کار تو ** بر سر راهی که باشد چار سو
- Bu işi dört yol ağzı bir yerde, tellâl pazarında yaptır.
-
آن گهم از خود بران تا شهر دور ** تا در اندازم در ایشان شر و شور
- Ondan sonrada beni, huzurundan uzak bir şehre sür ki ben, onların arasına yüz türlü din kayıtsızlığı sokayım.
-
تلبیس وزیر با نصارا
- Vezirin Hristiyanlara hilesi
-
پس بگویم من به سر نصرانیام ** ای خدای راز دان میدانیام
- Bu halde diyeyim ki: ben gizli Hristiyan’ım; ey sır bilen Tanrı; sen benim gönlümü bilirsin!
-
شاه واقف گشت از ایمان من ** وز تعصب کرد قصد جان من
- Padişah, benim imanımı anladı; taassuptan dolayı canıma kastetti.