پس قیاس فرع بر اصلش کنیم ** او ز ظلمت ما ز نور روشنیم
Şu halde fer’i, asla nispetle mukayese edelim: O zulmettendir, biz aydın nurdan.”
گفت حق نی بل که لا انساب شد ** زهد و تقوی فضل را محراب شد
Tanrı “ Hayır, soy sop yok. Zâhitlik ve şüpheli şeylerden çekinmek, faziletin mihrabıdır.
این نه میراث جهان فانی است ** که به انسابش بیابی جانی است3400
Bu, fâni dünyanın mirası değildir ki soy sop yüzünden onu elde edesin. Bu can mirasıdır.
بلکه این میراثهای انبیاست ** وارث این جانهای اتقیاست
Hattâ Peygamberlerin mirası. Bunun vârisi şüpheli şeylerden sakınan müminlerin canıdır.
پور آن بو جهل شد مومن عیان ** پور آن نوح نبی از گمرهان
O Ebucehl’in oğlu, açıkça müslüman oldu; şu Nuh Peygamberin oğlu yolunu yanılanlardan.
زادهی خاکی منور شد چو ماه ** زادهی آتش تویی رو رو سیاه
Topraktan yaratılan, ay gibi nurlandı. Ateşten yaratılan sen, yüzü kara oldun, defol!” dedi.
این قیاسات و تحری روز ابر ** یا به شب مر قبله را کرده ست حبر
Bu kıyaslar, bu araştırmalar; bulutlu günde, yahut geceleyin kıbleyi bulmak içindir.
لیک با خورشید و کعبه پیش رو ** این قیاس و این تحری را مجو3405
Fakat güneş doğmuş, Kâbe de karşıdayken bu kıyası, bu araştırmayı bırak, arama!
کعبه نادیده مکن رو زو متاب ** از قیاس الله أعلم بالصواب
Kıyas yüzünden Kâbe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme. Doğruyu Tanrı daha iyi bilir.
چون صفیری بشنوی از مرغ حق ** ظاهرش را یاد گیری چون سبق
Tanrı kuşundan bir ötüş duyunca ders beller gibi yalnız zâhirini beller, hatırında tutarsın.
وانگهی از خود قیاساتی کنی ** مر خیال محض را ذاتی کنی
Sonra da kendinden kıyaslar yapar, hayalin ta kendisini hakikat sanırsın.
اصطلاحاتی است مر ابدال را ** که نباشد ز آن خبر اقوال را
Abdâllerin ıstılahları vardır ki sözlerin, onlardan haberi yok.
منطق الطیری به صوت آموختی ** صد قیاس و صد هوس افروختی3410
Sen, kuş dilini, yalnız ses bakımından öğrendin; yüzlerce kıyas ve hevesler ateşledin.
همچو آن رنجور دلها از تو خست ** کر به پندار اصابت گشته مست
Fakat o hastanın incindiği gibi senden de gönüller incindi, kederlendi. Halbuki sağır, kendi zannına kapılıp, isabet ettiğini sanıp sevincinden sarhoş oldu.
کاتب آن وحی ز آن آواز مرغ ** برده ظنی کاو بود همباز مرغ
O Vahiy Kâtibi de kuşun sesini duyup kendini de o kuşla eşit sandı.
مرغ پری زد مر او را کور کرد ** نک فرو بردش به قعر مرگ و درد
Fakat kuş, bir kanat vurup onu kör etti işte... Onu ölümün ve elemin ta dibine kadar götürdü.
هین به عکسی یا به ظنی هم شما ** در میفتید از مقامات سما
Kendinize gelin, sizde bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki duraklarınızdan düşmeyesiniz.
گر چه هاروتید و ماروت و فزون ** از همه بر بام نحن الصافون3415
Hârût’la Mârût’sanız da, “ Biz sana saf saf ibadet ediyoruz” damının üstünde herkesten ileriyseniz de.
بر بدیهای بدان رحمت کنید ** بر منی و خویش بینی کم تنید
Kötülerin kötülüklerine acıyın. Benliğin kendini görüp beğenmenin etrafında dolaşmayın.
هین مبادا غیرت آید از کمین ** سر نگون افتید در قعر زمین
Kendinize gelin. Tanrı gayreti, pusudan çıkmayı görsün; baş aşağı yerin dibine gidersiniz.
هر دو گفتند ای خدا فرمان تراست ** بیامان تو امانی خود کجاست
İkisi de dediler ki: “ Tanrı, ferman senin,senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan?”
این همیگفتند و دلشان میطپید ** بد کجا آید ز ما نعم العبید
Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri oynamaktaydı. “ Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel kullarız!” diyorlardı.
خار خار دو فرشته هم نهشت ** تا که تخم خویش بینی را نکشت3420
Bunların bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı: nihayet bunları kendilerini beğenmiş bir hale soktu.
پس همیگفتند کای ارکانیان ** بیخبر از پاکی روحانیان
“Ey toprağa, suya, yere, ateşe mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliğinden haberi olmayanlar.
ما بر این گردون تتقها میتنیم ** بر زمین آییم و شادروان زنیم
Biz şu gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip şadırvanlar kuruyoruz.