-
گفت ایزد یحمل اسفاره ** بار باشد علم کان نبود ز هو
- Tanrı “ Yahmilü esfâra-Tevrat’ı bilip onunla amel etmeyen kitap taşıyan eşeğe benzer” dedi. Tanrı’dan olmayan bilgi yüktür.
-
علم کان نبود ز هو بیواسطه ** آن نپاید همچو رنگ ماشطه
- Tanrı’dan vasıtasız olarak verilmeyen ilim, gelini süsleyen kadının ona sürdüğü renk gibi diri kalmaz, uçup gider.
-
لیک چون این بار را نیکو کشی ** بار بر گیرند و بخشندت خوشی 3450
- Fakat bu yükü iyi çekersen yükünü alırlar, rahat ettirirler.
-
هین مکش بهر هوا آن بار علم ** تا ببینی در درون انبار علم
- Heva ve heves uğrunda o bilgi yükünü taşıma ki içindeki ilim ambarını göresin.
-
تا که بر رهوار علم آیی سوار ** بعد از آن افتد ترا از دوش بار
- İlmin rahvan atına bindikten sonra sırtından yükü alırlar.
-
از هواها کی رهی بیجام هو ** ای ز هو قانع شده با نام هو
- Tanrı kadehi olmadıkça heva ve heveslerden nereden geçeceksin? Ey Tanrı’ya ait yalnız “Hu” ismine kani olan!
-
از صفت و ز نام چه زاید خیال ** و آن خیالش هست دلال وصال
- Sıfattan, addan ne doğar? Hayal! O hayal, sahibine ancak vuslat delili olur.
-
دیدهای دلال بیمدلول هیچ ** تا نباشد جاده نبود غول هیچ 3455
- Medlulü olmayan bir delalet edici hiç gördün mü? Yol olmadıkça katiyen gül de olmaz...
-
هیچ نامی بیحقیقت دیدهای ** یا ز گاف و لام گل گل چیدهای
- Hakikatı olmayan bir adı hiç gördün mü; yahut Kâf ve Lâm harflerinden gül topladın mı?
-
اسم خواندی رو مسمی را بجو ** مه به بالا دان نه اندر آب جو
- Mademki ismi okudun; var, müsemmayı da ara. Ayı gökte bil derede değil!
-
گر ز نام و حرف خواهی بگذری ** پاک کن خود را ز خود هین یک سری
- Addan ve harften geçmek istersen hemencecik kendini tamamı ile kendinden arıt (yok ol!)
-
همچو آهن ز آهنی بیرنگ شو ** در ریاضت آینهی بیزنگ شو
- Demir gibi demirlikten çık, renksiz bir hale gel. Riyazatta tozsuz passız bir ayna ol!
-
خویش را صافی کن از اوصاف خود ** تا ببینی ذات پاک صاف خود 3460
- Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi sâf, pak zatını göresin.
-
بینی اندر دل علوم انبیا ** بیکتاب و بیمعید و اوستا
- O vakit kitap, müzakereci ve üstat olmaksızın gönlünde peygamberlerin ilimlerini görür bulursun.
-
گفت پیغمبر که هست از امتم ** کاو بود هم گوهر و هم همتم
- Peygamber “ ümmetimden öyleleri vardır ki onlar, benimle aynı yaratılıştadırlar, benimle aynı himmete sahiptirler.
-
مر مرا ز آن نور بیند جانشان ** که من ایشان را همیبینم بدان
- Ben onları hangi nurla görüyorsam onların canları da beni mutlaka aynı nurla görür” dedi.
-
بیصحیحین و احادیث و رواه ** بلکه اندر مشرب آب حیات
- Bunlar Peygamberi, Sahîhayn kitapları, hadîsler, hadîsi rivayet edenler olmaksızın, bunlara hacet kalmaksızın abıhayat kaynağında (gönüllerinde) görürler.
-
سر امسینا لکردیا بدان ** راز اصبحنا عرابیا بخوان 3465
- “Kürt olarak yattık” sırrını bil, “ Arap olarak sabahladık” sırrını oku!
-
ور مثالی خواهی از علم نهان ** قصه گو از رومیان و چینیان
- Gizli ilme dair bir misal istersen Rum halkıyla Çinlilere ait hikâyeyi söyle:
-
قصهی مری کردن رومیان و چینیان در علم نقاشی و صورتگری
- Rum halkıyla Çinlilerin ressamlıkta bahse girişmeleri
-
چینیان گفتند ما نقاشتر ** رومیان گفتند ما را کر و فر
- Çinliler “ Biz daha mahir ressamız, dediler. Rum halkı da dedi ki: “ Bizim maharetimiz daha üstündür.”
-
گفت سلطان امتحان خواهم در این ** کز شماها کیست در دعوی گزین
- Padişah “Sizi imtihan edeceğim; bakalım hanginiz dâvasında haklı” dedi.
-
اهل چین و روم چون حاضر شدند ** رومیان از بحث در مکث آمدند
- Çinlilerle Rum diyarı ressamları hazırlandılar; Rum diyarı ressamları ilimlerine daha vakıf kişilerdi.
-
چینیان گفتند یک خانه به ما ** خاص بسپارید و یک آن شما 3470
- Çin ressamları “ Bize bir hususi oda verin, bir oda da sizin olsun” dediler.
-
بود دو خانه مقابل دربدر ** ز آن یکی چینی ستد رومی دگر
- Kapıları karşı karşıya iki oda vardı. Bir tanesini Çin ressamlar aldı. Öbürünü de Rum ressamları.
-
چینیان صد رنگ از شه خواستند ** پس خزینه باز کرد آن ارجمند
- Çinliler, padişahtan yüz türlü boya istediler. Yüce padişah bunun üzerine hazinesini açtı.