-
شاه بویی برد از اسرار من ** متهم شد پیش شه گفتار من
- Padişah, benim sırlarımdan bir koku sezdi. Sözlerim huzurunda kusurlu göründü.
-
گفت گفت تو چو در نان سوزن است ** از دل من تا دل تو روزن است
- Dedi ki: “ Senin sözlerin, içinde iğne olan ekmek gibidir. Benim gönlümden senin gönlüne pencere var.
-
من از آن روزن بدیدم حال تو ** حال تو دیدم ننوشم قال تو
- Ben, o pencereden halini gördüm; artık lâfını dinleyemem.”
-
گر نبودی جان عیسی چارهام ** او جهودانه بکردی پارهام
- Eğer İsa’nın ruhaniyeti bana imdat etmeseydi o, Yahudicesine beni parça parça ederdi.
-
بهر عیسی جان سپارم سر دهم ** صد هزاران منتش بر خود نهم 355
- İsa için başımla oynar, canımı verir ve bunu canıma yüz binlerce minnet bilirim.
-
جان دریغم نیست از عیسی و لیک ** واقفم بر علم دینش نیک نیک
- İsa’dan canımı sakınmam, fakat onun din bilgisine iyiden iyiye vâkıfım.
-
حیف میآمد مرا کان دین پاک ** در میان جاهلان گردد هلاک
- O pak dinin cahiller arasında mahvolması, bana dokunmakta.
-
شکر ایزد را و عیسی را که ما ** گشتهایم آن کیش حق را رهنما
- Tanrı’ya, İsa’ya şükrolsun ki biz, bu hak dine yol gösterici olduk.
-
از جهود و از جهودی رستهام ** تا به زناری میان را بستهام
- Belimizi zünnarla bağladığımızdan beri Yahudi’den ve Yahudilikten kurtulduk.
-
دور دور عیسی است ای مردمان ** بشنوید اسرار کیش او به جان 360
- Ey halk; devir, İsa’nın devridir. Onun dininin sırlarını candan dinleyin!”
-
کرد با وی شاه آن کاری که گفت ** خلق حیران مانده ز ان مکر نهفت
- Padişah, vezire, vezir ne dediyse yaptı. Halk, bu gizli ve hakikati meçhul hileden dolayı şaşırıp kaldı.
-
راند او را جانب نصرانیان ** کرد در دعوت شروع او بعد از آن
- Onu Hıristiyanların oturdukları tarafa sürdü. Vezir de ondan sonra halkı davete başladı.
-
قبول کردن نصارا مکر وزیر را
- Hıristiyanların vezirin hilesine inanmaları
-
صد هزاران مرد ترسا سوی او ** اندک اندک جمع شد در کوی او
- Yüz binlerce Hıristiyan, azar azar onun etrafına toplandı.
-
او بیان میکرد با ایشان به راز ** سر انگلیون و زنار و نماز
- O, onlara gizlice İncil’in, zünnarın ve namazın sırrını anlatmaktaydı.
-
او به ظاهر واعظ احکام بود ** لیک در باطن صفیر و دام بود 365
- Görünüşte din hükümlerini anlatıyordu; fakat bu anlatış, hakikatte onları avlamak için ıslık ve tuzaktı.
-
بهر این بعضی صحابه از رسول ** ملتمس بودند مکر نفس غول
- Bunun için (gizli hileyi anlamak müşkül olduğundan) bazı Eshab, Peygamber’den, azgın ve hilekâr nefsin hilesini sorarlar;
-
کاو چه آمیزد ز اغراض نهان ** در عبادتها و در اخلاص جان
- “ Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlâsa gizli garezlerden ne karıştırır?” derlerdi.
-
فضل طاعت را نجستندی از او ** عیب ظاهر را بجستندی که کو
- Peygamber’den ibadetin faziletini ve sevabını arayıp sormazlar; ”Apaçık ayıp hangisidir?” diye kötü huyları sorarlardı.
-
مو به مو و ذره ذره مکر نفس ** میشناسیدند چون گل از کرفس
- Gülü, kerevizden fark edercesine kıldan kıla, zerreden zerreye nefis hilesini tanır, bilirlerdi.
-
موشکافان صحابه هم در آن ** وعظ ایشان خیره گشتندی به جان 370
- Eshab’ın kılı kırk yaranları, umumiyetle o vaiz ve beyana hayran olurlardı.
-
متابعت نصارا وزیر را
- Hıristiyanların vezire uymaları
-
دل بدو دادند ترسایان تمام ** خود چه باشد قوت تقلید عام
- Hıristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avamın taklidinin kuvveti ne olabilir ki?
-
در درون سینه مهرش کاشتند ** نایب عیساش میپنداشتند
- Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.
-
او به سر دجال یک چشم لعین ** ای خدا فریادرس نعم المعین
- O ise hakikatte tek gözlü melun Deccâl’dı. Ey Tanrı, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın!
-
صد هزاران دام و دانه ست ای خدا ** ما چو مرغان حریص بینوا
- Ey Tanrı, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz.
-
دمبهدم ما بستهی دام نویم ** هر یکی گر باز و سیمرغی شویم 375
- Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doğan ve simurg olalım.