-
این رجا و خوف در پرده بود ** تا پس این پرده پرورده شود
- Bu ümit ve korku: herkes bu perdenin ardında beslenip yetişsin diye perde ardına girmiştir.
-
چون دریدی پرده کو خوف و رجا ** غیب را شد کر و فری بر ملا
- Ümit ve korku perdesini yırttın mı... Gayb, bütün şâşâasıyla ortaya çıkar.
-
بر لب جو برد ظنی یک فتا ** که سلیمان است ماهیگیر ما
- Bir genç dere kıyısında balık tutan birisini görüp, “Bu balıkçı Süleyman olmalı” diye zanna düştü.
-
گر وی است این از چه فرد است و خفی است ** ور نه سیمای سلیمانیش چیست
- Süleyman’sa neden yalnız ve gizlenmiş; değilse nasıl oluyor da bu derece Süleyman’a benziyor?”
-
اندر این اندیشه میبود او دو دل ** تا سلیمان گشت شاه و مستقل 3620
- Süleyman tekrar müstakil bir padişah oluncaya kadar gönlünde bu şüphe vardı.
-
دیو رفت از ملک و تخت او گریخت ** تیغ بختش خون آن شیطان بریخت
- Dev, onun tahtından, diyarından yıkılıp gitti; baht kılıcı, o şeytanın kanını döktü.
-
کرد در انگشت خود انگشتری ** جمع آمد لشکر دیو و پری
- Yine yüzüğünü parmağına taktı dev ve peri askerlerini yine başına topladı.
-
آمدند از بهر نظاره رجال ** در میانشان آن که بد صاحب خیال
- Halk, seyretmek için tapuya geldiler, düşünceye kapılmış olan genç de onların arasına katılıp huzura vardı.
-
چون در انگشتش بدید انگشتری ** رفت اندیشه و تحری یک سری
- Süleyman’ın parmağında yüzüğü görünce düşüncesi, kuruntusu tamamı ile geçti.
-
وهم آن گاه است کان پوشیده است ** این تحری از پی نادیده است 3625
- Vehim, işin gizli, kapalı olduğu zamandadır. Bu araştırma görünmeyen şey içindir.
-
شد خیال غایب اندر سینه زفت ** چون که حاضر شد خیال او برفت
- Ortada olmayan şeyin kuruntusu, büyüdükçe büyür. Fakat gaypta olana şey, meydana çıktı mı, kuruntu geçer.
-
گر سمای نور بیباریده نیست ** هم زمین تار بیبالیده نیست
- Nurlu gökyüzü yağışsız olmaz ama kara yeryüzü de nebatatı yetiştirmeden vazgeçmez.
-
يؤمنون بالغيب میباید مرا ** ز آن ببستم روزن فانی سرا
- Bana gayba iman edenler gerek... Onun için bu fâni konağın penceresini örttüm.
-
چون شکافم آسمان را در ظهور ** چون بگویم هل تری فیها فطور
- Nasıl izhar eder de gökleri yarar, açarım; eğer hakikatleri meydana korsam, nasıl “ Bunda bir ayıp, bir noksan gördün mü?” diyebilirim?
-
تا در این ظلمت تحری گسترند ** هر کسی رو جانبی میآورند 3630
- Bu karanlıkta arayıp taradıkça herkes, yüzünü bir tarafa çevirir;
-
مدتی معکوس باشد کارها ** شحنه را دزد آورد بر دارها
- İşler bir zaman aksine gider; hırsız, polisi dar ağacına sürükler...
-
تا که بس سلطان و عالی همتی ** بندهی بندهی خود آید مدتی
- Böylece bir nice sultan, bir nice yüce himmetli, bir müddet kendi kuluna kul olur.
-
بندگی در غیب آید خوب و گش ** حفظ غیب آید در استعباد خوش
- Kul, efendisinin huzurunda değilken de kulluğunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk iyi ve hoş bir kulluktur.
-
کو که مدح شاه گوید پیش او ** تا که در غیبت بود او شرم رو
- Bu padişahın önünde onu öğen kişi nerede, padişah yokken bile ondan utanıp çekinen nerede.
-
قلعه داری کز کنار مملکت ** دور از سلطان و سایهی سلطنت 3635
- Memleket ucunda, padişahtan saltanat sayesinden uzak bir kale dizdarı;
-
پاس دارد قلعه را از دشمنان ** قلعه نفروشد به مال بیکران
- Kaleyi düşmanlardan korur, orasını sayısız mal ve para verse bile satmaz,
-
غایب از شه در کنار ثغرها ** همچو حاضر او نگه دارد وفا
- Padişah orada değilken, hudut boylarında, padişahın huzurundaymış gibi vefakârlıkta bulunursa;
-
پیش شه او به بود از دیگران ** که به خدمت حاضرند و جان فشان
- O dizdar; elbette padişahın yanında, huzurunda bulunan ve can feda eden kişilerden daha değerlidir.
-
پس به غیبت نیم ذرهی حفظ کار ** به که اندر حاضری ز آن صد هزار
- Şu halde yarı zerre miktarı, fakat gaibane emir tutmak; emredicinin huzurunda kulluk etmek ve emrine uymaktan yüz binlerce defa üstündür.
-
طاعت و ایمان کنون محمود شد ** بعد مرگ اندر عیان مردود شد 3640
- Kulluk ve iman, şimdi makbuldür. Fakat ölümden sonra her şey meydana çıkınca inanmak, bir işe yaramaz.