-
آن جلود و آن عظام ریخته ** فارسان گشته غبار انگیخته
- O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir;
-
حمله آرند از عدم سوی وجود ** در قیامت هم شکور و هم کنود
- Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.
-
سر چه میپیچی کنی نادیدهای ** در عدم ز اول نه سرپیچیدهای
- Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?
-
در عدم افشرده بودی پای خویش ** که مرا که بر کند از جای خویش
- “Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin.
-
مینبینی صنع ربانیت را ** که کشید او موی پیشانیت را 3680
- Tanrı’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek:
-
تا کشیدت اندر این انواع حال ** که نبودت در گمان و در خیال
- Evvelce hatırı hayalinde olmayan bu çeşit hallere uğrattı.
-
آن عدم او را هماره بنده است ** کار کن دیوا سلیمان زنده است
- O yokluk da daima Tanrı’ya kuldur. Ey dev, kulluk et. Süleyman diridir!
-
دیو میسازد جفان کالجواب ** زهره نی تا دفع گوید یا جواب
- Dev, havuzlar gibi kâseler yapmakta; kudreti yok ki bu işi yapmaktan vazgeçsin, yahut emredene bir cevap versin!
-
خویش را بین چون همیلرزی ز بیم ** مر عدم را نیز لرزان دان مقیم
- Bir kendine bak, yok olmaktan nasıl titreyip durmaktasın? Yokluğu da aynen böyle tir tir titrer bil!
-
ور تو دست اندر مناصب میزنی ** هم ز ترس است آن که جانی میکنی 3685
- Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar.
-
هر چه جز عشق خدای احسن است ** گر شکر خواری است آن جان کندن است
- En güzel olan (Güzeller güzeli ) Tanrı’nın aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir, hattâ şeker yemek bile!
-
چیست جان کندن سوی مرگ آمدن ** دست در آب حیاتی نازدن
- Can çekişme nedir? Ölüme yaklaşmak, abıhayatı elde edememek.
-
خلق را دو دیده در خاک و ممات ** صد گمان دارند در آب حیات
- Halkın iki gözü de toprağa ve ölüme saplanmıştır. Abıhayat var mı, yok mu, bunda yüz türlü şüpheler var.
-
جهد کن تا صد گمان گردد نود ** شب برو ور تو بخسبی شب رود
- Sen cehdet de bu yüz şüphen de sana düşsün. Geceleyin yürü ,yol al... Uyudun mu gece gitti gider!
-
در شب تاریک جوی آن روز را ** پیش کن آن عقل ظلمت سوز را 3690
- O gündüzü geceleyin ara; karanlıkları yakan o aklı, kendine kılavuz yap!
-
در شب بد رنگ بس نیکی بود ** آب حیوان جفت تاریکی بود
- Kötü renkli gecede çok iyilikler vardır. Abıhayat, karanlıkların eşidir, karanlıktadır.
-
سر ز خفتن کی توان برداشتن ** با چنین صد تخم غفلت کاشتن
- Böyle yüzlerce gaflet tohumunu ekip durdukça başını uykudan kaldırabilir misiniz?
-
خواب مرده لقمهی مرده یار شد ** خواجه خفت و دزد شب بر کار شد
- Ölü uyku, ölü lokmaya dost oldu; efendi uyudu, geceleyin iş gören hırsız da hazırlığa koyuldu.
-
تو نمیدانی که خصمانت کیاند ** ناریان خصم وجود خاکیاند
- Senin düşmanın kimlerdir? Bilmiyorsun. Ateşten yaratılanlar, topraktan yaratılmışların varlığına düşmandır.
-
نار خصم آب و فرزندان اوست ** همچنان که آب خصم جان اوست 3695
- Ateş suyun ve oğullarının düşmanıdır. Nitekim su da ateşin canına düşmandır.
-
آب آتش را کشد زیرا که او ** خصم فرزندان آب است و عدو
- Suyun ve çocuklarının düşmanı olduğundan su da ateşi öldürür, söndürür.
-
بعد از آن این نار نار شهوت است ** کاندر او اصل گناه و زلت است
- Bütün bunlardan sonra ( şunu da bil ki) bu ateş, şehvet ateşidir, günahın suçun aslı ondadır.
-
نار بیرونی به آبی بفسرد ** نار شهوت تا به دوزخ میبرد
- Dış âlemdeki ateşi su söndürür. Fakat şehvet ateşi kıyamete kadar sürüp gider.
-
نار شهوت مینیارامد به آب ** ز انکه دارد طبع دوزخ در عذاب
- Şehvet ateşi, su ile sakin olmaz. Çünkü azap ve elem bakımından cehennem tabiatlıdır.
-
نار شهوت را چه چاره نور دین ** نورکم اطفاء نار الکافرین 3700
- Şehvet ateşine ne çare var? Din nuru. Müminler ;nurunuz kâfirlerin ateşini söndürdü.