-
دل بدو دادند ترسایان تمام ** خود چه باشد قوت تقلید عام
- Hıristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avamın taklidinin kuvveti ne olabilir ki?
-
در درون سینه مهرش کاشتند ** نایب عیساش میپنداشتند
- Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.
-
او به سر دجال یک چشم لعین ** ای خدا فریادرس نعم المعین
- O ise hakikatte tek gözlü melun Deccâl’dı. Ey Tanrı, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın!
-
صد هزاران دام و دانه ست ای خدا ** ما چو مرغان حریص بینوا
- Ey Tanrı, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz.
-
دمبهدم ما بستهی دام نویم ** هر یکی گر باز و سیمرغی شویم 375
- Her an yeni bir tuzağa tutuluyoruz, istersek her birimiz, birer doğan ve simurg olalım.
-
میرهانی هر دمی ما را و باز ** سوی دامی میرویم ای بینیاز
- Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağnî Tanrı, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz!
-
ما در این انبار گندم میکنیم ** گندم جمع آمده گم میکنیم
- Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz.
-
مینیندیشیم آخر ما به هوش ** کین خلل در گندم است از مکر موش
- Biz, bu vahşi mahlûklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir.
-
موش تا انبار ما حفره زده ست ** وز فنش انبار ما ویران شده ست
- Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harap olmuştur.
-
اول ای جان دفع شر موش کن ** وانگهان در جمع گندم جوش کن 380
- Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala!
-
بشنو از اخبار آن صدر الصدور ** لا صلاة تم الا بالحضور
- O büyükler büyüğünün haberlerinden birini dinle: “Huzuru kalb olmadıkça namaz tamam olmaz.”
-
گر نه موشی دزد در انبار ماست ** گندم اعمال چل ساله کجاست
- Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde?
-
ریزه ریزه صدق هر روزه چرا ** جمع میناید در این انبار ما
- Her günlük azar azar sadıkane ibadet taneleri niçin bu ambarımızda toplanmıyor?
-
بس ستارهی آتش از آهن جهید ** و ان دل سوزیده پذرفت و کشید
- Çakmak demirinden birçok ateş yıldızı sıçradı, o yanmış gönül, onları kabul edip çekti.
-
لیک در ظلمت یکی دزدی نهان ** مینهد انگشت بر استارگان 385
- Ama karanlıkta bir hırsız, gizlice kıvılcımlara parmak basmakta.
-
میکشد استارگان را یک به یک ** تا که نفروزد چراغی از فلک
- Onları, felekte bir çırağ parlamasın diye, birer birer söndürmekte.
-
گر هزاران دام باشد در قدم ** چون تو با مایی نباشد هیچ غم
- Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok!
-
هر شبی از دام تن ارواح را ** میرهانی میکنی الواح را
- Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin.
-
میرهند ارواح هر شب زین قفس ** فارغان، نه حاکم و محکوم کس
- Ruhlar, her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hâkimi, ne de mahkûmu olmayarak feragate ulaşırlar.
-
شب ز زندان بیخبر زندانیان ** شب ز دولت بیخبر سلطانیان 390
- Geceleyin zindandakilerin zindandan haberleri yoktur, sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler.
-
نه غم و اندیشهی سود و زیان ** نه خیال این فلان و آن فلان
- Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi. Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu!
-
حال عارف این بود بیخواب هم ** گفت ایزد هم رقود زین مرم
- Arifin hali, uyanıkken de budur, Tanrı ”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.
-
خفته از احوال دنیا روز و شب ** چون قلم در پنجهی تقلیب رب
- Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar; Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.
-
آن که او پنجه نبیند در رقم ** فعل پندارد به جنبش از قلم
- Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
-
شمهای زین حال عارف وانمود ** خلق را هم خواب حسی در ربود 395
- Tanrı, arifin bu halinden halka pek az bir miktarını gösterdi; halkı ise hisse mensup uyku kapladı (gaflete dalıp arifi anlamadılar).