Zan, yıllarca kendi ayağıyla koşsa burnunun direğinden ileriye geçemez (olduğu yerde sayar, durur).
تا به بینی نایدت از غیب بو ** غیر بینی هیچ میبینی بگو
Burnuna gayptan bir koku gelmedikçe, söyle… burnunun ucundan başka bir şey görebilir misin?
سوال کردن آن کافر از امیر المومنین علی علیه السلام که بر چون منی مظفر شدی شمشیر را از دست چون انداختی // پس بگفت آن نومسلمان ولی ** از سر مستی و لذت با علی
O kâfirin, Ali –Keremmallahu Vechehu- ye “Bana üstün gelmişken niçin elinden kılıcını attın?” diye sorması
که بفرما یا امیر المومنین.** تا بجنبد جان به تن در چون جنین
Ali’ye dedi ki: “Ya Emîrel Müminîn, buyur da can; tende, ana karnındaki cenin gibi canlansın, oynasın.
هفت اختر هر جنین را مدتی ** میکنند ای جان به نوبت خدمتی
Ey can, yedi yıldız; ana karnına düşen her çocuğu, muayyen müddetlerde ve nöbetle terbiye eder.
چون که وقت آید که جان گیرد جنین ** آفتابش آن زمان گردد معین3775
Ceninin canlanma zamanı gelince ona yardım eden güneştir.
این جنین در جنبش آید ز آفتاب ** کافتابش جان همیبخشد شتاب
Cenin, güneşin tesiriyle harekete gelir. Güneş, ona derhal can bağışlar.
از دگر انجم بجز نقشی نیافت ** این جنین تا آفتابش بر نتافت
Cenine güneş doğmadıkça, güneşin nuru, ona vurmadıkça öbür yıldızların tesiriyle canlanmaz. Onlar, ancak suretine hizmet ederler.
از کدامین ره تعلق یافت او ** در رحم با آفتاب خوب رو
Cenin, ana rahminde güzel yüzlü güneşle bu alâkayı hangi yoldan kazandı?
از ره پنهان که دور از حس ماست ** آفتاب چرخ را بس راههاست
Bizim duygumuzdan gizli olan bir yoldan gökyüzündeki güneşe nice yollar var.
آن رهی که زر بیابد قوت از او ** و آن رهی که سنگ شد یاقوت از او3780
Bir yol var; yakut, o yolla güneşten gıdalanır…Bir yol var; o yolla ve güneşin tesiriyle yakut olur.
آن رهی که سرخ سازد لعل را ** و آن رهی که برق بخشد نعل را
Bir yol var, güneş o yola lâli kızıllaştırır. Bir yol var, o yolla nala kıvılcım saçma hassasını verir.
آن رهی که پخته سازد میوه را ** و آن رهی که دل دهد کالیوه را
Bir yol var, güneş o yolda meyveleri oldurur… Bir yol var, o yolla korkaklara yürek verir.
باز گو ای باز پر افروخته ** با شه و با ساعدش آموخته
Ey kandı aydınlanmış, padişahla ve padişahın koluyla ^şina olmuş doğan, açık söyle!
باز گو ای باز عنقا گیر شاه ** ای سپاه اشکن به خود نی با سپاه
Ey padişahın ankayı bile avlayan doğanı, ey askerle değil, bizzat ve tek başına ordular kıran,
امت وحدی یکی و صد هزار ** باز گو ای بنده بازت را شکار3785
Sen, tek başına bir ümmetsin, fakat yüzbinlerce er sayılırsın. Ey bu kulu, himmet doğanına av eden!
در محل قهر این رحمت ز چیست ** اژدها را دستدادن راه کیست
Kahır zamanında bu merhamet neden? Ejderhayı elden bırakmak kimin yolu?”
جواب گفتن امیر المؤمنین که سبب افکندن شمشیر از دست چه بود در آن حالت
Emîr-ül Müminîn Ali –Kerremallahu Vechehu- nun, cevap vermesi ve o sırada kılıcı elinden atmasının sebebi ne olduğunu söylemesi
گفت من تیغ از پی حق میزنم ** بندهی حقم نه مأمور تنم
Ali dedi ki: “Ben kılıcı Tanrı için vuruyorum. Tanrı kuluyum ten memuru değil!
شیر حقم نیستم شیر هوا ** فعل من بر دین من باشد گوا
Tanrı aslanıyım heva heves aslanı değil... İşim, dinime şahittir.
ما رمیت إذ رمیتم در حراب ** من چو تیغم و آن زننده آفتاب
Ben “Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o güneştir.
رخت خود را من ز ره برداشتم ** غیر حق را من عدم انگاشتم3790
Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Tanrıdan gayrısını yok bildim.