English    Türkçe    فارسی   

1
3774-3798

  • هفت اختر هر جنین را مدتی ** می‌‌کنند ای جان به نوبت خدمتی‌‌
  • Ey can, yedi yıldız; ana karnına düşen her çocuğu, muayyen müddetlerde ve nöbetle terbiye eder.
  • چون که وقت آید که جان گیرد جنین ** آفتابش آن زمان گردد معین‌‌ 3775
  • Ceninin canlanma zamanı gelince ona yardım eden güneştir.
  • این جنین در جنبش آید ز آفتاب ** کافتابش جان همی‌‌بخشد شتاب‌‌
  • Cenin, güneşin tesiriyle harekete gelir. Güneş, ona derhal can bağışlar.
  • از دگر انجم بجز نقشی نیافت ** این جنین تا آفتابش بر نتافت‌‌
  • Cenine güneş doğmadıkça, güneşin nuru, ona vurmadıkça öbür yıldızların tesiriyle canlanmaz. Onlar, ancak suretine hizmet ederler.
  • از کدامین ره تعلق یافت او ** در رحم با آفتاب خوب رو
  • Cenin, ana rahminde güzel yüzlü güneşle bu alâkayı hangi yoldan kazandı?
  • از ره پنهان که دور از حس ماست ** آفتاب چرخ را بس راههاست‌‌
  • Bizim duygumuzdan gizli olan bir yoldan gökyüzündeki güneşe nice yollar var.
  • آن رهی که زر بیابد قوت از او ** و آن رهی که سنگ شد یاقوت از او 3780
  • Bir yol var; yakut, o yolla güneşten gıdalanır…Bir yol var; o yolla ve güneşin tesiriyle yakut olur.
  • آن رهی که سرخ سازد لعل را ** و آن رهی که برق بخشد نعل را
  • Bir yol var, güneş o yola lâli kızıllaştırır. Bir yol var, o yolla nala kıvılcım saçma hassasını verir.
  • آن رهی که پخته سازد میوه را ** و آن رهی که دل دهد کالیوه را
  • Bir yol var, güneş o yolda meyveleri oldurur… Bir yol var, o yolla korkaklara yürek verir.
  • باز گو ای باز پر افروخته ** با شه و با ساعدش آموخته‌‌
  • Ey kandı aydınlanmış, padişahla ve padişahın koluyla ^şina olmuş doğan, açık söyle!
  • باز گو ای باز عنقا گیر شاه ** ای سپاه اشکن به خود نی با سپاه‌‌
  • Ey padişahın ankayı bile avlayan doğanı, ey askerle değil, bizzat ve tek başına ordular kıran,
  • امت وحدی یکی و صد هزار ** باز گو ای بنده بازت را شکار 3785
  • Sen, tek başına bir ümmetsin, fakat yüzbinlerce er sayılırsın. Ey bu kulu, himmet doğanına av eden!
  • در محل قهر این رحمت ز چیست ** اژدها را دست‌‌دادن راه کیست‌‌
  • Kahır zamanında bu merhamet neden? Ejderhayı elden bırakmak kimin yolu?”
  • جواب گفتن امیر المؤمنین که سبب افکندن شمشیر از دست چه بود در آن حالت‌‌
  • Emîr-ül Müminîn Ali –Kerremallahu Vechehu- nun, cevap vermesi ve o sırada kılıcı elinden atmasının sebebi ne olduğunu söylemesi
  • گفت من تیغ از پی حق می‌‌زنم ** بنده‌‌ی حقم نه مأمور تنم‌‌
  • Ali dedi ki: “Ben kılıcı Tanrı için vuruyorum. Tanrı kuluyum ten memuru değil!
  • شیر حقم نیستم شیر هوا ** فعل من بر دین من باشد گوا
  • Tanrı aslanıyım heva heves aslanı değil... İşim, dinime şahittir.
  • ما رمیت إذ رمیتم در حراب ** من چو تیغم و آن زننده آفتاب‌‌
  • Ben “Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o güneştir.
  • رخت خود را من ز ره برداشتم ** غیر حق را من عدم انگاشتم‌‌ 3790
  • Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Tanrıdan gayrısını yok bildim.
  • سایه‌‌ام من کدخدایم آفتاب ** حاجبم من نیستم او را حجاب‌‌
  • Bir gölgeyim sahibim güneş... Ona hacibim hicap değil.
  • من چو تیغم پر گهرهای وصال ** زنده گردانم نه کشته در قتال‌‌
  • Kılıç gibi vuslat incileriyle doluyum; savaşta diriltirim, öldürmem.
  • خون نپوشد گوهر تیغ مرا ** باد از جا کی برد میغ مرا
  • Kılıcımın gevherini kan örtmez. Rüzgâr nasıl olur da bulutumu yerinden teprendirebilir?
  • که نیم کوهم ز حلم و صبر و داد ** کوه را کی در رباید تند باد
  • Saman çöpü değil; hilim, sabır ve adalet dağıyım. Kasırga dağı kımıldatabilir mi?
  • آن که از بادی رود از جا خسی است ** ز آن که باد ناموافق خود بسی است‌‌ 3795
  • Bir rüzgârla yerinden kımıldanıp kopan bir çöpten ibarettir. Çünkü muhalif esen nice rüzgârlar var!
  • باد خشم و باد شهوت باد آز ** برد او را که نبود اهل نماز
  • Hışım, şehvet ve hırs rüzgârı, namaz ehli olmayan kişiyi silip süpürür.
  • کوهم و هستی من بنیاد اوست ** ور شود چون کاه بادم یاد اوست
  • Ben dağım; varlığım, onun binasıdır. Hattâ saman çöpüne benzesem bile rüzgârım, onun rüzgârıdır.
  • جز به باد او نجنبد میل من ** نیست جز عشق احد سر خیل من‌‌
  • Benim hareketim, ancak onun rüzgarıyladır. Askerimin başbuğu, ancak tek Tanrının aşkıdır.