اندر آ من در گشادم مر ترا ** تف زدی و تحفه دادم مر ترا
Beri gel; ben, sana kapı açtım; sen benim yüzüme tükürdün, bense sana armağan sundum.
مر جفاگر را چنینها میدهم ** پیش پای چپ چه سان سر مینهم
Cefa edene bile böyle muamelede bulunur, aleyhime ayak atanların ayağına bile bu çeşit baş korsam,
پس وفاگر را چه بخشم تو بدان ** گنجها و ملکهای جاودان
Vefa edene ne bağışlarım? Anla! Cennetlerde ebedî mülkler ihsan ederim
گفتن پیغامبر علیه السلام به گوش رکابدار امیر المؤمنین علی علیه السلام که کشتن علی بر دست تو خواهد بودن خبرت کردم
Peygamber Aleyhisselâm’ın Emîr-ül Müminîn Ali –Kerremallâhu Vechehu- nun seyisinin kulağına “Ali’nin şahadeti senin elinle olacak, sana haber veriyorum” demesi
من چنان مردم که بر خونی خویش ** نوش لطف من نشد در قهر نیش
Ben öyle bir erim ki kanlıma, katilime bile lûtuf şerbetim, kahır zehri olmadı.
گفت پیغمبر به گوش چاکرم ** کاو برد روزی ز گردن این سرم3845
Peygamber, hizmetkârımın kulağına, bu başımı boynumdan onun ayıracağını söyledi.
کرد آگه آن رسول از وحی دوست ** که هلاکم عاقبت بر دست اوست
Peygamber, sevgilinin vahyiyle nihayet ölümümün onun eliyle olacağını haber verdi.
او همیگوید بکش پیشین مرا ** تا نیاید از من این منکر خطا
O, daima “ Beni önce öldür de benden bu kötü ve yanlış iş zuhur etmesin” demekte;
من همیگویم چو مرگ من ز تست ** با قضا من چون توانم حیله جست
Ben de “Mademki ölümüm senden olacak, ben kaza ve kadere karşı nasıl hile edebilirim?” demekteyim.
او همیافتد به پیشم کای کریم ** مر مرا کن از برای حق دو نیم
O, daima önümde yerlere kapanarak “Ey Kerem sahibi, beni Tanrı hakkı için ikiye böl,
تا نیاید بر من این انجام بد ** تا نسوزد جان من بر جان خود3850
Ki bu kötü akıbete uğramayayım. Bu yüzden canım yanmasın” der;
من همیگویم برو جف القلم ** ز آن قلم بس سر نگون گردد علم
Ben de daima “Yürü, git. Kader kalemi, bunu yazdı, yazının mürekkebi de kurudu. Olan oldu. Kader kaleminden nice bayraklar, baş aşağı olur.
هیچ بغضی نیست در جانم ز تو ** ز آن که این را من نمیدانم ز تو
Gönlümde, sana hiçbir düşmanlık yok. Çünkü bunu, ben senden bilmiyorum ki.
آلت حقی تو فاعل دست حق ** چون زنم بر آلت حق طعن و دق
Sen Tanrı aletisin; yapan, Tanrı’nın eli. Hakkın aletini nasıl kınayayım, Hakkın aletine nasıl itiraz edeyim?” derim
گفت او پس آن قصاص از بهر چیست ** گفت هم از حق و آن سر خفی است
O, “Öyle ise kısas niçin?” dedi. Ali cevap verdi: “ O da Hak’tan, o da gizli bir sır.
گر کند بر فعل خود او اعتراض ** ز اعتراض خود برویاند ریاض3855
Eğer Tanrı, kendi yaptığı işe itiraz ederse bu itiraz yüzünden bağlar, bahçeler yeşertir.
اعتراض او را رسد بر فعل خود ** ز آن که در قهر است و در لطف او احد
Kendi yaptığı işe itiraz, ancak onun kârıdır. Çünkü kahırda da tektir, lûtufta da.
اندر این شهر حوادث میر اوست ** در ممالک مالک تدبیر اوست
Bu hâdiseler şehrinde bey odur, memleketlerde tedbir onundur,
آلت خود را اگر او بشکند ** آن شکسته گشته را نیکو کند
Aletini kırarsa kırılanı tekrar iyileştirebilir.”
رمز ننسخ آیه او ننسها ** نأت خیرا در عقب میدان مها
Ulu kişi, “ Hiçbir âyeti değiştirmedik ki ardından daha hayırlısını getirmeyelim” remzini bil.
هر شریعت را که حق منسوخ کرد ** او گیا برد و عوض آورد ورد3860
Tanrı hangi şeriatın hükmünü kaldırdıysa âdeta otu yoldu, yerine gül bitirdi demektir.
شب کند منسوخ شغل روز را ** بین جمادی خرد افروز را
Gece, gündüz meşguliyetini giderir, bitirir. Akıl ermeyen şu uykuya bak!
باز شب منسوخ شد از نور روز ** تا جمادی سوخت ز آن آتش فروز
Sonra tekrar gündüzün nuruyla gece ortadan kalkar, bu suretle de o yalımlı ateş yüzünden donukluk, uyku yanar, gider.
گر چه ظلمت آمد آن نوم و سبات ** نی درون ظلمت است آب حیات
O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abıhayat, zulmette değil mi?
نی در آن ظلمت خردها تازه شد ** سکتهای سرمایهی آوازه شد
Akıllar, o zulmetle tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklaması sese kuvvet vermiyor mu?
که ز ضدها ضدها آمد پدید ** در سویدا روشنایی آفرید3865
Zıtlar, zıtlardan zuhur etmekte... Tanrı, kalpte ki süveydada daimi bir nur yarattı.