-
گر چه ظلمت آمد آن نوم و سبات ** نی درون ظلمت است آب حیات
- O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abıhayat, zulmette değil mi?
-
نی در آن ظلمت خردها تازه شد ** سکتهای سرمایهی آوازه شد
- Akıllar, o zulmetle tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklaması sese kuvvet vermiyor mu?
-
که ز ضدها ضدها آمد پدید ** در سویدا روشنایی آفرید 3865
- Zıtlar, zıtlardan zuhur etmekte... Tanrı, kalpte ki süveydada daimi bir nur yarattı.
-
جنگ پیغمبر مدار صلح شد ** صلح این آخر زمان ز آن جنگ بد
- Peygamberin savaşı sulha sebep oldu. Bu âhir zamandaki sulh o savaş yüzündendir.
-
صد هزاران سر برید آن دلستان ** تا امان یابد سر اهل جهان
- O gönüller alan sevgili ( Peygamber), âlemdekilerin başları aman bulsun diye yüz binlerce baş kesti.
-
باغبان ز آن میبرد شاخ مضر ** تا بیابد نخل قامتها و بر
- Bahçıvan, fidan yücelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.
-
میکند از باغ دانا آن حشیش ** تا نماید باغ و میوه خرمیش
- Sanatını bilen bahçıvan, bahçe ve meyve gelişsin diye bahçedeki otları yolar.
-
میکند دندان بد را آن طبیب ** تا رهد از درد و بیماری حبیب 3870
- Sevgilinin ağrıdan, hastalıktan kurtulması için hekim, çürük dişi çekip çıkarır.
-
بس زیادتها درون نقصهاست ** مر شهیدان را حیات اندر فناست
- Noksanlarda nice fazlalıklar var. Şehitlere hayat yokluktadır.
-
چون بریده گشت حلق رزق خوار ** یرزقون فرحین شد گوار
- Rızk yiyen boğaz kesildi mi “Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar” nimeti hazmedilir.
-
حلق حیوان چون بریده شد به عدل ** حلق انسان رست و افزون گشت فضل
- Hayvanın boğazı kesilince insanın boğazı gelişir. O hayvan, insan vücuduna girer, insan olur, fazileti artar.
-
حلق انسان چون ببرد هین ببین ** تا چه زاید کن قیاس آن بر این
- İnsanın boğazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? Artık agâh ol da onu bununla mukayese et.
-
حلق ثالث زاید و تیمار او ** شربت حق باشد و انوار او 3875
- Öyle bir üçüncü boğaz doğar ki o, Tanrı şerbetiyle, Tanrı nurlarıyla beslenir, gelişir.
-
حلق ببریده خورد شربت ولی ** حلق از لا رسته مرده در بلی
- Kesilen boğaz, bu şerbeti içer ama “Lâ” dan kurtulmuş “Belâ” da ölmüş boğaz!
-
بس کن ای دون همت کوته بنان ** تا کیات باشد حیات جان به نان
- Ey kısa parmaklı, himmeti kesik kişi! Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak?
-
ز آن نداری میوهای مانند بید ** کآبرو بردی پی نان سپید
- Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüğünden dolayı söğüt ağacı gibi meyven yok!
-
گر ندارد صبر زین نان جان حس ** کیمیا را گیر و زر گردان تو مس
- Duygu canı, bu ekmeğe sabredemiyorsa kimyayı elde et de bakırı altın yap!
-
جامه شویی کرد خواهی ای فلان ** رو مگردان از محلهی گازران 3880
- Elbiseyi yıkamak istiyorsan bez yıkayanların mahallesinden yüz çevirme!
-
گر چه نان بشکست مر روزهی ترا ** در شکسته بند پیچ و برتر آ
- Ekmek orucunu bozduysa kırıkçıya yapış, yücel!
-
چون شکسته بند آمد دست او ** پس رفو باشد یقین اشکست او
- Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyileştirir... Şu halde onun kırması şüphe yok ki yapmaktır.
-
گر تو آن را بشکنی گوید بیا ** تو درستش کن نداری دست و پا
- Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayağın yok ki yapamazsın.
-
پس شکستن حق او باشد که او ** مر شکسته گشته را داند رفو
- Şu halde kırmak, kırığı sarıp iyileştiren adamın hakkıdır.
-
آن که داند دوخت او داند درید ** هر چه را بفروخت نیکوتر خرید 3885
- Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır.
-
خانه را ویران کند زیر و زبر ** پس به یک ساعت کند معمورتر
- Evi yıkar, hâk ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
-
گر یکی سر را ببرد از بدن ** صد هزاران سر بر آرد در زمن
- Bir bedenden baş kesti mi yerine derhal yüz binlerce baş izhar eder.