-
چون شکسته بند آمد دست او ** پس رفو باشد یقین اشکست او
- Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyileştirir... Şu halde onun kırması şüphe yok ki yapmaktır.
-
گر تو آن را بشکنی گوید بیا ** تو درستش کن نداری دست و پا
- Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayağın yok ki yapamazsın.
-
پس شکستن حق او باشد که او ** مر شکسته گشته را داند رفو
- Şu halde kırmak, kırığı sarıp iyileştiren adamın hakkıdır.
-
آن که داند دوخت او داند درید ** هر چه را بفروخت نیکوتر خرید 3885
- Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır.
-
خانه را ویران کند زیر و زبر ** پس به یک ساعت کند معمورتر
- Evi yıkar, hâk ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
-
گر یکی سر را ببرد از بدن ** صد هزاران سر بر آرد در زمن
- Bir bedenden baş kesti mi yerine derhal yüz binlerce baş izhar eder.
-
گر نفرمودی قصاصی بر جناة ** یا نگفتی فی القصاص آمد حیات
- Canilere kısas emretmese, yahut “Kısasta hayat var” demeseydi,
-
خود که را زهره بدی تا او ز خود ** بر اسیر حکم حق تیغی زند
- Kimin haddi vardı ki kendiliğinden, Tanrı hükmüne esir olmuş bir kişiye kılıç vurabilsin!
-
ز آن که داند هر که چشمش را گشود ** کآن کشنده سخرهی تقدیر بود 3890
- Çünkü Tanrı, kimin gözünü açmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir.
-
هر که را آن حکم بر سر آمدی ** بر سر فرزند هم تیغی زدی
- O takdir kimin boynuna geçmişse kendi oğlunun başına bile kılıç vurmuştur.
-
رو بترس و طعنه کم زن بر بدان ** پیش دام حکم عجز خود بدان
- Yürü, kork ve kötüleri az kına; takdirin hüküm tuzağına karşı aczini bil!
-
تعجب کردن آدم علیه السلام از ضلالت ابلیس لعین و عجب آوردن
- Âdem Aleyhisselâm’ın İblis’in sapıklığına şaşması ve ululanması
-
چشم آدم بر بلیسی کو شقی ست ** از حقارت و از زیافت بنگریست
- Âdem Peygamber, ansızın esasen şakî olan İblise hor baktı.
-
خویش بینی کرد و آمد خود گزین ** خنده زد بر کار ابلیس لعین
- Kendisini beğenip, kendisini ulu görüp melun şeytanın yaptığı işe güldü.
-
بانگ بر زد غیرت حق کای صفی ** تو نمیدانی ز اسرار خفی 3895
- Tanrı gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun.
-
پوستین را باژگونه گر کند ** کوه را از بیخ و از بن بر کند
- Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
-
پردهی صد آدم آن دم بر درد ** صد بلیس نو مسلمان آورد
- O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
-
گفت آدم توبه کردم زین نظر ** این چنین گستاخ نندیشم دگر
- Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
-
یا غیاث المستغیثین اهدنا ** لا افتخار بالعلوم و الغنی
- Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
-
لا تزغ قلبا هدیت بالکرم ** و اصرف السوء الذی خط القلم 3900
- Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet;
-
بگذران از جان ما سوء القضا ** وا مبر ما را ز اخوان صفا
- Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
-
تلختر از فرقت تو هیچ نیست ** بیپناهت غیر پیچا پیچ نیست
- Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
-
رخت ما هم رخت ما را راه زن ** جسم ما مر جان ما را جامه کن
- Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
-
دست ما چون پای ما را میخورد ** بیامان تو کسی جان چون برد
- Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
-
ور برد جان زین خطرهای عظیم ** برده باشد مایهی ادبار و بیم 3905
- Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir.
-
ز آن که جان چون واصل جانان نبود ** تا ابد با خویش کور است و کبود
- Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.