-
ز آن که داند هر که چشمش را گشود ** کآن کشنده سخرهی تقدیر بود 3890
- Çünkü Tanrı, kimin gözünü açmışsa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir.
-
هر که را آن حکم بر سر آمدی ** بر سر فرزند هم تیغی زدی
- O takdir kimin boynuna geçmişse kendi oğlunun başına bile kılıç vurmuştur.
-
رو بترس و طعنه کم زن بر بدان ** پیش دام حکم عجز خود بدان
- Yürü, kork ve kötüleri az kına; takdirin hüküm tuzağına karşı aczini bil!
-
تعجب کردن آدم علیه السلام از ضلالت ابلیس لعین و عجب آوردن
- Âdem Aleyhisselâm’ın İblis’in sapıklığına şaşması ve ululanması
-
چشم آدم بر بلیسی کو شقی ست ** از حقارت و از زیافت بنگریست
- Âdem Peygamber, ansızın esasen şakî olan İblise hor baktı.
-
خویش بینی کرد و آمد خود گزین ** خنده زد بر کار ابلیس لعین
- Kendisini beğenip, kendisini ulu görüp melun şeytanın yaptığı işe güldü.
-
بانگ بر زد غیرت حق کای صفی ** تو نمیدانی ز اسرار خفی 3895
- Tanrı gayreti bağırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun.
-
پوستین را باژگونه گر کند ** کوه را از بیخ و از بن بر کند
- Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
-
پردهی صد آدم آن دم بر درد ** صد بلیس نو مسلمان آورد
- O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
-
گفت آدم توبه کردم زین نظر ** این چنین گستاخ نندیشم دگر
- Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
-
یا غیاث المستغیثین اهدنا ** لا افتخار بالعلوم و الغنی
- Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
-
لا تزغ قلبا هدیت بالکرم ** و اصرف السوء الذی خط القلم 3900
- Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet;
-
بگذران از جان ما سوء القضا ** وا مبر ما را ز اخوان صفا
- Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
-
تلختر از فرقت تو هیچ نیست ** بیپناهت غیر پیچا پیچ نیست
- Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
-
رخت ما هم رخت ما را راه زن ** جسم ما مر جان ما را جامه کن
- Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
-
دست ما چون پای ما را میخورد ** بیامان تو کسی جان چون برد
- Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
-
ور برد جان زین خطرهای عظیم ** برده باشد مایهی ادبار و بیم 3905
- Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir.
-
ز آن که جان چون واصل جانان نبود ** تا ابد با خویش کور است و کبود
- Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
-
چون تو ندهی راه جان خود برده گیر ** جان که بیتو زنده باشد مرده گیر
- Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
-
گر تو طعنه میزنی بر بندگان ** مر ترا آن میرسد ای کامران
- Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Tanrı hakkındır, yaparsın.
-
ور تو ماه و مهر را گویی جفا ** ور تو قد سرو را گویی دوتا
- Aya, güneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
-
ور تو چرخ و عرش را خوانی حقیر ** ور تو کان و بحر را گویی فقیر 3910
- Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen,
-
آن به نسبت با کمال تو رواست ** ملک اکمال فناها مر تراست
- Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir.
-
که تو پاکی از خطر و ز نیستی ** نیستان را موجد و معنیستی
- Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
-
آن که رویانید داند سوختن ** ز آن که چون بدرید داند دوختن
- Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
-
میبسوزد هر خزان مر باغ را ** باز رویاند گل صباغ را
- Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.