-
هر که را آتش پناه و پشت شد ** هم مجوسی گشت و هم زردشت شد
- Kim ateşe dayanır, ateşe arka verirse hem Mecusidir, hem Zerdüşt!
-
کل شیء ما خلا الله باطل ** إن فضل الله غیم هاطل
- Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır. Tanrı’nın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.
-
باز گشتن به حکایت امیر المؤمنین علی کرم الله وجهه و مسامحت کردن او با خونی خویش
- Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüş, Ali’nin katilini hoş görmesi
-
باز رو سوی علی و خونیاش ** و آن کرم با خونی و افزونیاش
- Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdiği kerem ve mürüvveti anlat.
-
گفت دشمن را همی بینم به چشم ** روز و شب بر وی ندارم هیچ خشم 3925
- Ali dedi ki: “Ben düşmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle olduğu halde hiç kızmıyorum.
-
ز آنکه مرگم همچو من خوش آمده ست ** مرگ من در بعث چنگ اندر زده ست
- Çünkü ölümüm, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle âdeta bir.
-
مرگ بیمرگی بود ما را حلال ** برگ بیبرگی بود ما را نوال
- Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir.
-
ظاهرش مرگ و به باطن زندگی ** ظاهرش ابتر نهان پایندگی
- Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.
-
در رحم زادن جنین را رفتن است ** در جهان او را ز نو بشکفتن است
- Çocuğun rahimden, doğması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.
-
چون مرا سوی اجل عشق و هواست ** نهی لا تلقوا بأيدیکم مراست 3930
- Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir.
-
ز آنکه نهی از دانهی شیرین بود ** تلخ را خود نهی حاجت کی شود
- Çünkü nehiy, tatlı şeyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.
-
دانهای که تلخ باشد مغز و پوست ** تلخی و مکروهیاش خود نهی اوست
- Bir şeyin içi de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kötülüğü esasen nehiydir.
-
دانهی مردن مرا شیرین شده ست ** بل هم احیاء پی من آمده ست
- Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.
-
اقتلونی یا ثقاتی لائما ** إن فی قتلی حیاتی دایما
- Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.
-
إن فی موتی حیاتی یا فتی ** کم أفارق موطنی حتی متی 3935
- Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım?
-
فرقتی لو لم تکن فی ذا السکون ** لم یقل إنا إليه راجعون
- Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Tanrı’ya dönenleriz” denmezdi.
-
راجع آن باشد که باز آید به شهر ** سوی وحدت آید از تفریق دهر
- Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
-
افتادن رکابدار هر باری پیش علی کرم الله وجهه که ای امیر المؤمنین از بهر خدا مرا بکش و از این قضا برهان
- Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
-
باز آمد کای علی زودم بکش ** تا نبینم آن دم و وقت ترش
- Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
-
من حلالت میکنم خونم بریز ** تا نبیند چشم من آن رستخیز
- Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
-
گفتم ار هر ذرهای خونی شود ** خنجر اندر کف به قصد تو رود 3940
- Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse.
-
یک سر مو از تو نتواند برید ** چون قلم بر تو چنان خطی کشید
- Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.
-
لیک بیغم شو شفیع تو منم ** خواجهی روحم نه مملوک تنم
- Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil!
-
پیش من این تن ندارد قیمتی ** بیتن خویشم فتی ابن الفتی
- Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
-
خنجر و شمشیر شد ریحان من ** مرگ من شد بزم و نرگسدان من
- Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
-
آن که او تن را بدین سان پی کند ** حرص میری و خلافت کی کند 3945
- Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer?
-
ز آن به ظاهر کوشد اندر جاه و حکم ** تا امیران را نماید راه و حکم
- O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır;