English    Türkçe    فارسی   

1
698-722

  • اینک این طومار برهان من است ** کاین نیابت بعد از او آن من است‌‌
  • İşte tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair burhanımdır.”
  • آن امیر دیگر آمد از کمین ** دعوی او در خلافت بد همین‌‌
  • Öbür emir de pusudan çıkageldi. Hilâfet hususunda onun dâvası da bunun dâvası gibiydi.
  • از بغل او نیز طوماری نمود ** تا بر آمد هر دو را خشم جهود 700
  • O da koltuğundan bir tomar çıkardı, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kızgınlığı başladı.
  • آن امیران دگر یک یک قطار ** بر کشیده تیغهای آب دار
  • Diğer emirler de bir bir katar olup (birbirlerinin ardınca dâvaya kalkışıp) keskin kılıçlar çektiler.
  • هر یکی را تیغ و طوماری به دست ** درهم‌‌افتادند چون پیلان مست‌‌
  • Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı; sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler.
  • صد هزاران مرد ترسا کشته شد ** تا ز سرهای بریده پشته شد
  • Yüz binlerce Hıristiyan öldü, bu suretle kesik başlardan tepe oldu.
  • خون روان شد همچو سیل از چپ و راست ** کوه کوه اندر هوا زین گرد خاست‌‌
  • Sağdan, soldan sel gibi kanlar aktı. Havaya, dağlarcasına tozlar kalktı.
  • تخمهای فتنه‌‌ها کاو کشته بود ** آفت سرهای ایشان گشته بود 705
  • O vezirin ektiği fitne tohumları, onların başlarına afet kesilmişti.
  • جوزها بشکست و آن کان مغز داشت ** بعد کشتن روح پاک نغز داشت‌‌
  • Cevizler kırıldı; içi sağlam olan, kırıldıktan sonra temiz ve lâtif ruha malik oldu.
  • کشتن و مردن که بر نقش تن است ** چون انار و سیب را بشکستن است‌‌
  • Ancak ten nakşına ait olan öldürmek ve ölmek, nar ve elmayı kırmak, kesmek gibidir.
  • آن چه شیرین است او شد ناردانگ ** و آن که پوسیده ست نبود غیر بانگ‌‌
  • Tatlı olan nardenk şerbeti olur, çürümüş olanın ise bir sesten başka bir şeyi kalmaz.
  • آن چه با معنی است خود پیدا شود ** و آن چه پوسیده ست او رسوا شود
  • Esasen manası olan meydana çıkar; çürümüş olan rüsvay olur, gider.
  • رو به معنی کوش ای صورت پرست ** ز آن که معنی بر تن صورت پر است‌‌ 710
  • Ey surete tapan! Türü, manayı elde etmeye çalış! Çünkü mana suret tenine kanattır.
  • همنشین اهل معنی باش تا ** هم عطا یابی و هم باشی فتا
  • Mana ehliyle düş, kalk ki hem atâ ve ihsan elde edesin, hem de fetâ olasın.
  • جان بی‌‌معنی در این تن بی‌‌خلاف ** هست همچون تیغ چوبین در غلاف‌‌
  • Bu cisimde manasız can; hilâfsız, kılıf içinde tahta kılıç gibidir.
  • تا غلاف اندر بود با قیمت است ** چون برون شد سوختن را آلت است‌‌
  • Kılıfta bulundukça kıymetlidir. Çıkınca yakmaya yarar bir alet olur.
  • تیغ چوبین را مبر در کارزار ** بنگر اول تا نگردد کار زار
  • Tahta kılıcı muharebeye götürme, ah-ü figane düşmemek için önce bir kere kontrol et;
  • گر بود چوبین برو دیگر طلب ** ور بود الماس پیش آ با طرب‌‌ 715
  • Eğer tahtadansa, yürü, başkasını ara; eğer elmassa sevinerek ileri gel!
  • تیغ در زرادخانه‌‌ی اولیاست ** دیدن ایشان شما را کیمیاست‌‌
  • Elmas kılıç, velilerin silâh deposundandır. Onları görmek, size kimyadır.
  • جمله دانایان همین گفته همین ** هست دانا رحمة للعالمین‌‌
  • Bütün bilenler, ancak ve ancak bunu böyle demişlerdir: bilen âlemlere rahmettir.
  • گر اناری می‌‌خری خندان بخر ** تا دهد خنده ز دانه‌‌ی او خبر
  • Nar alıyorsan gülen (çatlak) narı al ki onun gülmesi, sana tanesi olduğunu haber versin.
  • ای مبارک خنده‌‌اش کاو از دهان ** می‌‌نماید دل چو در از درج جان‌‌
  • O ne mübarek gülmedir ki can kutusundaki inci gibi, ağızdan gönlü gösterir.
  • نامبارک خنده‌‌ی آن لاله بود ** کز دهان او سیاهی دل نمود 720
  • Mübarek olmayan gülme, lâlenin gülmesidir: Ağzını açınca kalbinin karalığını gösterir.
  • نار خندان باغ را خندان کند ** صحبت مردانت از مردان کند
  • Gülen nar bahçeyi güldürür. Erler sohbeti de seni erlerden eder.
  • گر تو سنگ صخره و مرمر شوی ** چون به صاحب دل رسی گوهر شوی‌‌
  • Katı taş ve mermer bile olsan, gönül sahibine erişirsen cevher olursun.