English    Türkçe    فارسی   

1
756-780

  • راسخان در تاب انوار خدا ** نی بهم پیوسته نی از هم جدا
  • Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar.
  • هر که باشد طالع او ز آن نجوم ** نفس او کفار سوزد در رجوم‌‌
  • Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kâfirleri taşlayıp yakar.
  • خشم مریخی نباشد خشم او ** منقلب رو غالب و مغلوب خو
  • Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlûp olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez.
  • نور غالب ایمن از نقص و غسق ** در میان اصبعین نور حق‌‌
  • Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
  • حق فشاند آن نور را بر جانها ** مقبلان برداشته دامانها 760
  • O nuru, canlara Hak saçtı. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır.
  • و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته‌‌
  • O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
  • هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بی‌‌بهره شده‌‌
  • Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
  • جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است‌‌
  • Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
  • گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
  • Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
  • رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاه‌‌آبه‌‌ی جفاست‌‌ 765
  • İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir.
  • صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف‌‌
  • O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
  • آن چه از دریا به دریا می‌‌رود ** از همانجا کامد آن جا می‌‌رود
  • Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
  • از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
  • Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
  • آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
  • Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
  • آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
  • O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
  • کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست‌‌ 770
  • “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi.
  • چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
  • O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
  • مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست‌‌
  • Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
  • آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب می‌‌گیرد قرار
  • Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
  • سنگ و آهن ز آب کی ساکن‌‌شود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
  • Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
  • بت سیاه‌‌آبه‌‌ست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان‌‌ 775
  • Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil.
  • آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمه‌‌ای بر آب راه‌‌
  • O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
  • صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه می‌‌زهاند بی‌‌درنگ‌‌
  • Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
  • بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل‌‌
  • Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
  • صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصه‌‌ی دوزخ بخوان با هفت در
  • Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
  • هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان‌‌ 780
  • Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş!