-
آن چه از دریا به دریا میرود ** از همانجا کامد آن جا میرود
- Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
-
از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
- Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
-
آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
- Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
-
آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
- O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
-
کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست 770
- “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi.
-
چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
- O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
-
مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست
- Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
-
آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب میگیرد قرار
- Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
-
سنگ و آهن ز آب کی ساکنشود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
- Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
-
بت سیاهآبهست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان 775
- Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil.
-
آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمهای بر آب راه
- O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
-
صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه میزهاند بیدرنگ
- Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
-
بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل
- Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
-
صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصهی دوزخ بخوان با هفت در
- Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
-
هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان 780
- Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş!
-
در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
- Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
-
دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن
- Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
-
به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش
- O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
-
یک زنی با طفل آورد آن جهود ** پیش آن بت و آتش اندر شعله بود
- O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
-
طفل از او بستد در آتش در فکند ** زن بترسید و دل از ایمان بکند
- Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
-
خواست تا او سجده آرد پیش بت ** بانگ زد آن طفل إنی لم أمت 785
- Kadın, put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı.
-
اندر آ ای مادر اینجا من خوشم ** گر چه در صورت میان آتشم
- “Ana, gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
-
چشم بند است آتش از بهر حجاب ** رحمت است این سر بر آورده ز جیب
- Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkarmış, zuhur etmiş bir rahmettir.
-
اندر آ مادر ببین برهان حق ** تا ببینی عشرت خاصان حق
- Ana, gel de Tanrı’nın burhanını gör ki bu suretle Hak haslarının zevk ve işaretini de göresin.
-
اندر آ و آب بین آتش مثال ** از جهانی کاتش است آبش مثال
- Ana, hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
-
اندر آ اسرار ابراهیم بین ** کاو در آتش یافت سرو و یاسمین 790
- Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör.
-
مرگ میدیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو
- Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.