-
مرگ میدیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو
- Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
-
چون بزادم رستم از زندان تنگ ** در جهان خوش هوای خوب رنگ
- Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum.
-
من جهان را چون رحم دیدم کنون ** چون در این آتش بدیدم این سکون
- Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
-
اندر این آتش بدیدم عالمی ** ذره ذره اندر او عیسی دمی
- Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsâ nefesi var.
-
نک جهان نیست شکل هست ذات ** و آن جهان هست شکل بیثبات 795
- Şekli yok, kendisi var bir cihan… O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret.
-
اندر آ مادر به حق مادری ** بین که این آذر ندارد آذری
- Ana, analık hakkı için gel, gir… Bu ateşin ateşlik hassası yok.
-
اندر آ مادر که اقبال آمده ست ** اندر آ مادر مده دولت ز دست
- Ana, gel, gir… Tam talih ve devlet zamanı… Ana, gel, gir… Devleti elinden kaçırma.
-
قدرت آن سگ بدیدی اندر آ ** تا ببینی قدرت و لطف خدا
- O köpeğin kudretini gördün. Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör.
-
من ز رحمت میکشانم پای تو ** کز طرب خود نیستم پروای تو
- Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim.
-
اندر آ و دیگران را هم بخوان ** کاندر آتش شاه بنهاده ست خوان 800
- İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur.
-
اندر آیید ای مسلمانان همه ** غیر عذب دین عذاب است آن همه
- Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.
-
اندر آیید ای همه پروانهوار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
- Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
-
بانگ میزد در میان آن گروه ** پر همیشد جان خلقان از شکوه
- O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
-
خلق خود را بعد از آن بیخویشتن ** میفگندند اندر آتش مرد و زن
- Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.
-
بیموکل بیکشش از عشق دوست ** ز آن که شیرین کردن هر تلخ از اوست 805
- Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla… Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir.
-
تا چنان شد کان عوانان خلق را ** منع میکردند کاتش در میا
- Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı.
-
آن یهودی شد سیه رو و خجل ** شد پشیمان زین سبب بیمار دل
- O Yahudi, yüzü kara ve mahcup bir hale geldi. Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı.
-
کاندر ایمان خلق عاشقتر شدند ** در فنای جسم صادقتر شدند
- Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade âşık, kendilerini feda etmekte daha fazla sadık oldular.
-
مکر شیطان هم در او پیچید شکر ** دیو هم خود را سیه رو دید شکر
- Şükrolsun ki, Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
-
آن چه میمالید در روی کسان ** جمع شد در چهرهی آن ناکس آن 810
- Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamıyla o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı.
-
آن که میدرید جامهی خلق چست ** شد دریده آن او ایشان درست
- O, pervasızca, halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı.
-
کج ماندن دهان آن مرد که نام محمد را علیه السلام به تسخر خواند
- Muhammed Aleyhisselâm’ın adını eğlenerek anan kimsenin ağzının çarpık kalması
-
آن دهان کژ کرد و از تسخر بخواند ** مر محمد را دهانش کژ بماند
- Birisi ağzını eğerek Ahmed adını alayla andı, ağzı çarpıldı öyle kaldı.
-
باز آمد کای محمد عفو کن ** ای ترا الطاف و علم من لدن
- Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey Peygamber, sen, Minledün ilminden lütuflara mahzarsın.
-
من ترا افسوس میکردم ز جهل ** من بدم افسوس را منسوب و اهل
- Ben bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeğe lâyık ben oldum” dedi.
-
چون خدا خواهد که پردهی کس درد ** میلش اندر طعنهی پاکان برد 815
- Tanrı, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri ta’netmeye meylettirir.