-
چون نمیسوزی چه شد خاصیتت ** یا ز بخت ما دگر شد نیتت
- Niye yakmıyorsun? Ne oldu senin hassan? Yoksa bizim talihimizden niyetin mi değişti?
-
مینبخشایی تو بر آتش پرست ** آن که نپرستد ترا او چون برست 825
- Sen ateşe tapana bile lütfetmezsin. Sana tapmayan nasıl kurtuldu?
-
هرگز ای آتش تو صابر نیستی ** چون نسوزی چیست قادر نیستی
- Ateş! Sen hiç sabırlı değildin. Niye yakmıyorsun, sebep ne, kadir mi değilsin?
-
چشم بند است این عجب یا هوش بند ** چون نسوزاند چنین شعلهی بلند
- Bu, gözbağı mı, yoksa akıl bağı mı? Böyle yücelmiş alev nasıl yakmaz?
-
جادویی کردت کسی یا سیمیاست ** یا خلاف طبع تو از بخت ماست
- Seni birisi büyüledi mi, yoksa bu simya mı? Yahut tabiatının değişmesi bizim talihimizden mi?
-
گفت آتش من همانم ای شمن ** اندر آ تو تا ببینی تاب من
- Ateş dedi ki: “Ey Şaman! Ben yine o ateşim. Hele bir içeri gel de benim hararetimi gör!
-
طبع من دیگر نگشت و عنصرم ** تیغ حقم هم به دستوری برم 830
- Benim tabiatım da değişmedi, unsurum da. Ben Tanrı kılıcıyım, izinle keserim.
-
بر در خرگه سگان ترکمان ** چاپلوسی کرده پیش میهمان
- Türkmen’in köpekleri, çadır kapısında misafire yaltaklanmış,
-
ور به خرگه بگذرد بیگانه رو ** حمله بیند از سگان شیرانه او
- Ama çadır yanına yabancı biri uğrayacak olursa köpeklerden aslancasına hamleler görür.
-
من ز سگ کم نیستم در بندگی ** کم ز ترکی نیست حق در زندگی
- Kullukta, ben köpekten aşağı değilim; Tanrı da hayat ve kudrette bir Türk’ten aşağı kalmaz.
-
آتش طبعت اگر غمگین کند ** سوزش از امر ملیک دین کند
- Tabiat ateşi eğer seni gamlandırırsa o yakış, din sultanının emriyledir.
-
آتش طبعت اگر شادی دهد ** اندر او شادی ملیک دین نهد 835
- Tabiat ateşi eğer sana sevinç verirse ona o sevinci din sultanı verir.
-
چون که غم بینی تو استغفار کن ** غم به امر خالق آمد کار کن
- Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam, Halik emriyle tesir eder.
-
چون بخواهد عین غم شادی شود ** عین بند پای، آزادی شود
- Tanrı isterse bizzat gam, neşe… Bizzat ayak bağı, azatlık ve hürriyet olur.
-
باد و خاک و آب و آتش بندهاند ** با من و تو مرده با حق زندهاند
- Rüzgâr, toprak, su, ateş; kölelerdir. Benimle, seninle ölüdürler. Hak’la diridirler, ancak onun emrini tutarlar.
-
پیش حق آتش همیشه در قیام ** همچو عاشق روز و شب پیچان مدام
- Ateş, Tanrı huzurunda daima emre hazırdır, âşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır.
-
سنگ بر آهن زنی بیرون جهد ** هم به امر حق قدم بیرون نهد 840
- Taşı, demire vurunca kıvılcım sıçrar. Fakat kıvılcım (senin çakmağı çakmanla değil), Tanrı fermanıyla dışarıya ayak basar.
-
آهن و سنگ ستم بر هم مزن ** کاین دو میزایند همچون مرد و زن
- Zulüm demiriyle taşını birbirine vurma. Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi çocuk meydana getirirler.
-
سنگ و آهن خود سبب آمد و لیک ** تو به بالاتر نگر ای مرد نیک
- Taş ve demir, sebepten ibarettir ama, ey iyi adam, sen daha ileriye bak!
-
کاین سبب را آن سبب آورد پیش ** بیسبب کی شد سبب هرگز ز خویش
- Çünkü bu sebebi o sebep olmaksızın zuhura getirmiştir. Zâhiri sebep, hakikî sebep olmaksızın kendi kendine nasıl meydana gelir?
-
و آن سببها کانبیا را رهبر است ** آن سببها زین سببها برتر است
- Enbiyaya rehber olan o sebepler, bu sebeplerden daha yüksektir.
-
این سبب را آن سبب عامل کند ** باز گاهی بیبر و عاطل کند 845
- Bu sebebi müessir bir hale getiren o sebeptir. Bazen da olur ki semeresiz ve âtıl kılar, hükümsüz bırakır.
-
این سبب را محرم آمد عقلها ** و آن سببها راست محرم انبیا
- Bu sebebe akıllar mahremdir. O sebeplerin mahremi de enbiyadır.
-
این سبب چه بود به تازی گو رسن ** اندر این چه این رسن آمد به فن
- Arapça olan bu sebep ne demektir? Cevab ver ki resendir, iptir. O ip, bir kuyuya fen ile sarkıtılmıştır (T.M. 844)
-
گردش چرخه رسن را علت است ** چرخه گردان را ندیدن زلت است
- Çıkrığın dönmesi, ipin sarılıp koy verilmesine sebeptir. Fakat çıkrığı döndüreni görmemek hatadır.