-
ثم تاتینا مکافات المقال ** ضعف ذاک رحمة من ذی الجلال
- Sonra ululuk sahibi Tanrı’dan, ancak rahmet olarak sözlerimizin mükâfatı, iki misli bize gelir;
-
ثم یلجینا الی امثالها ** کی ینال العبد مما نالها 885
- Sonradan kul nail olduğu şeylere bir daha nail olsun diye bizi, yine o güzel sözlere sevk eder, yine bize o çeşit sözler söyletir.
-
هکذا تعرج و تنزل دایما ** ذا فلا زلت علیه قائما
- İşte böylece en güzel sözleri söyledikçe hep böyle sözlerin çıkmakta, Tanrı rahmeti inmektedir ve bu iki hal sende daimîdir.
-
پارسی گوییم یعنی این کشش ** ز آن طرف آید که آمد آن چشش
- Fârisî söyleyelim: Bu şevk ve cezbe, o zevkin geldiği taraftan gelir.
-
چشم هر قومی به سویی مانده است ** کان طرف یک روز ذوقی رانده است
- Her kavmin gözü, bir günceğiz zevk sürdüğü cihette kalmıştır.
-
ذوق جنس از جنس خود باشد یقین ** ذوق جزو از کل خود باشد ببین
- Yakînen her cinsin zevki kendi cinsiyledir. Bak; cüz’ün zevki kendi küllünden olur.
-
یا مگر آن قابل جنسی بود ** چون بدو پیوست جنس او شود 890
- Yahut o şey, bir cinse katılma kabiliyetinde olur da ona erişince o cinsten oluverir.
-
همچو آب و نان که جنس ما نبود ** گشت جنس ما و اندر ما فزود
- Su ve ekmek gibi ki bizim cinsimiz değilken bizim cinsimizden oluverdi ve vücudumuzu besledi, kuvvetimizi arttırdı.
-
نقش جنسیت ندارد آب و نان ** ز اعتبار آخر آن را جنس دان
- Su ve ekmeğin sûreta bizimle cinsiyeti yoktur ama sonucu bakımından onu cinsimiz bil.
-
ور ز غیر جنس باشد ذوق ما ** آن مگر مانند باشد جنس را
- Eğer, bizimle cins olanlardan başka bir şeyden zevk alıyorsak o da ancak bizimle cinsiyeti olana benzer bir şeydir.
-
آن که مانند است باشد عاریت ** عاریت باقی نماند عاقبت
- Cinse benzeyenden alınan zevk, dimî değildir. O zevk âriyettir. Âriyet nesne ise akıbet baki kalmaz.
-
مرغ را گر ذوق آید از صفیر ** چون که جنس خود نیابد شد نفیر 895
- Kuşa, ıslıktan zevk gelirse de cinsini bulamayınca ok gibi uçar gider.
-
تشنه را گر ذوق آید از سراب ** چون رسد در وی گریزد جوید آب
- Susuz kimseye seraptan zevk gelir, fakat ona erişince kaçar ve yine su arar.
-
مفلسان هم خوش شوند از زر قلب ** لیک آن رسوا شود در دار ضرب
- Müflisler kalp altından hoşlanırlarsa da, o altın darphanede rüsvay olur.
-
تا زر اندودیت از ره نفگند ** تا خیال کژ ترا چه نفگند
- Dikkat et; altın suyu ile boyaman seni yoldan alıkoymasın! Dikkat et; bâtıl hayal seni kuyuya düşürmesin!
-
از کلیله باز جو آن قصه را ** و اندر آن قصه طلب کن حصه را
- Kelile’den bu hikâyeyi oku ve o kıssadan hisse almaya bak!
-
بیان توکل و ترک جهد گفتن نخجیران به شیر
- Av hayvanlarının aslana, tevekkül edip çalışmayı terk etmesini söylemeleri
-
طایفهی نخجیر در وادی خوش ** بودشان از شیر دایم کش مکش 900
- Güzel bir derede av hayvanları, aslan korkusundan ıstırap içindeydiler.
-
بس که آن شیر از کمین درمیربود ** آن چرا بر جمله ناخوش گشته بود
- Çünkü aslan, daima pusudan çıkıp birisini kapmaktaydı. O otlak bu yüzden hepsine fena geliyordu.
-
حیله کردند آمدند ایشان بشیر ** کز وظیفه ما ترا داریم سیر
- Hileye başvurdular; aslanın huzuruna geldiler. “Biz sana gündelikle yiyecek verip doyuralım,
-
بعد از این اندر پی صیدی میا ** تا نگردد تلخ بر ما این گیا
- Bundan sonra hiçbir av peşine düşme ki bu otlak, bize zehrolmasın” dediler.
-
جواب گفتن شیر نخجیران را و فایدهی جهد گفتن
- Aslanın av hayvanlarına cevap verip çalışmanın faydasını söylemesi
-
گفت آری گر وفا بینم نه مکر ** مکرها بس دیدهام از زید و بکر
- Aslan dedi ki: “Hileye uğramasam, vefa görecek olsam dediğiniz doğru. Ben şundan, bundan çok hileler görmüşümdür.
-
من هلاک فعل و مکر مردمم ** من گزیدهی زخم مار و کژدمم 905
- İnsanların yaptıkları işlerden, ettikleri hilelerden helâk olmuşum; o yılanlar, o akrepler tarafından çık ısırılmışım.
-
مردم نفس از درونم در کمین ** از همه مردم بتر در مکر و کین
- İçinde pusu kurmuş olan nefis ise, kibir ve kin bakımından bütün adamlardan beterdir.
-
گوش من لا یلدغ المؤمن شنید ** قول پیغمبر به جان و دل گزید
- Benim kulağım “mümin, bir zehirli hayvan deliğinden iki kere dağlanmaz” sözünü işitti; Peygamber’in sözünü canla, gönülle kabul etti.”
-
ترجیح نهادن نخجیران توکل را بر جهد و اکتساب
- Av hayvanlarının tevekkülü çalışıp kazanmaya tercih eylemeleri
-
جمله گفتند ای حکیم با خبر ** الحذر دع لیس یغنی عن قدر
- Hepsi dediler ki: “Ey halden haberdar hakîm! Çekinmeyi bırak; çekinme, insanı kaderin hükümlerinden kurtaramaz.