-
باد درویشی چو در باطن بود ** بر سر آب جهان ساکن بود
- İşte yoksulluk havası oldukça insan, dünya denizine batmaz, o denizin üstünde durur.
-
گر چه جملهی این جهان ملک وی است ** ملک در چشم دل او لا شی است
- Bütün bu dünya, onun mülkü olsa bu mülk, gözünde hiçbir şey değildir.
-
پس دهان دل ببند و مهر کن ** پر کنش از باد کبر من لدن 990
- Şu halde kalbini Min Ledün ululuğunun havasıyla doldur, ağzını da bağla, mühürle!
-
جهد حق است و دوا حق است و درد ** منکر اندر نفی جهدش جهد کرد
- Çalışma da haktır, deva da haktır, dert de hak. Münkir kimse çalışmayı inkârda ısrar eder durur.”
-
مقرر شدن ترجیح جهد بر توکل
- Çalışmanın tevekküle tercihi
-
زین نمط بسیار برهان گفت شیر ** کز جواب آن جبریان گشتند سیر
- Aslan bu yolda birçok deliller getirdi. O Cebrîler, aslanın cevabına kandılar.
-
روبه و آهو و خرگوش و شغال ** جبر را بگذاشتند و قیل و قال
- Tilki, geyik, tavşan ve çakal cebre inanışı ve dedikoduyu bıraktılar.
-
عهدها کردند با شیر ژیان ** کاندر این بیعت نیفتد در زیان
- Bu bîatte ziyana düşmemek için kükremiş aslanla ahitlerde bulundular:
-
قسم هر روزش بیاید بیجگر ** حاجتش نبود تقاضای دگر 995
- Zahmetsizce her günün kısmeti gelecek, aslanın başka bir teşebbüse ihtiyacı kalmayacaktı.
-
قرعه بر هر که فتادی روز روز ** سوی آن شیر او دویدی همچو یوز
- Kur’a kime isabet ederse günü gününe aslanın yanına sırtlan gibi o koşar, teslim olurdu.
-
چون به خرگوش آمد این ساغر به دور ** بانگ زد خرگوش کاخر چند جور
- Bu kadeh dönerek tavşana gelince; tavşan haykırdı: “Niceye dek bu zulüm?”
-
انکار کردن نخجیران بر خرگوش در تاخیر رفتن بر شیر
- Aslana gitmekte geciktiğinden av hayvanlarının tavşana itiraz etmeleri
-
قوم گفتندش که چندین گاه ما ** جان فدا کردیم در عهد و وفا
- Hayvanlar dediler ki: “Bunca zamanlardır biz ahdimize vefa ederek can feda ettik.
-
تو مجو بد نامی ما ای عنود ** تا نرنجد شیر رو رو زود زود
- Ey inatçı, bizim kötü bir adla anılmamıza sebep olma, aslan da incinmesin. Yürü, yürü; çabuk, çabuk!”
-
جواب گفتن خرگوش نخجیران را
- Tavşanın av hayvanlarına cevabı
-
گفت ای یاران مرا مهلت دهید ** تا به مکرم از بلا بیرون جهید 1000
- Tavşan, “Dostlar, bana mühlet verin de hilemle siz de belâdan kurtulun.
-
تا امان یابد به مکرم جانتان ** ماند این میراث فرزندانتان
- Benim hilemle canımız kurtulsun, bu hile, çocuklarımıza miras kalsın.
-
هر پیمبر امتان را در جهان ** همچنین تا مخلصی میخواندشان
- Her Peygamber, dünyada ümmetini böyle bir kurtuluş yerine davet etti.
-
کز فلک راه برون شو دیده بود ** در نظر چون مردمک پیچیده بود
- Peygamberler, halk nazarında gözbebeği gibi küçük görünürlerdi ama felekten kurtuluş yolunu görmüşlerdi.
-
مردمش چون مردمک دیدند خرد ** در بزرگی مردمک کس ره نبرد
- Halk, peygamberleri; gözbebeği gibi küçük gördü, gözbebeğinin manen büyüklüğünü kimse anlayamadı.”
-
اعتراض نخجیران بر سخن خرگوش
- Av hayvanlarının Tavşan'ın sözlerine itiraz etmeleri(fırat)
-
قوم گفتندش که ای خر گوش دار ** خویش را اندازهی خرگوش دار 1005
- Hayvanlar ona “Ey eşek, kulak ver! Kendini tavşan kadrince tut, haddini aşma!
-
هین چه لاف است این که از تو بهتران ** در نیاوردند اندر خاطر آن
- Bu ne lâftır ki senden daha iyiler, dünyada onu hatırlarına bile getirmezler.
-
معجبی یا خود قضامان در پی است ** ور نه این دم لایق چون تو کی است
- Ya gugurlandın yahut da kaza, bizim izimizde. Yoksa bu lâf, senin gibisine nerden yaraşacak?” dediler.
-
جواب خرگوش نخجیران را
- Tavşanın av hayvanlarına cevabı
-
گفت ای یاران حقم الهام داد ** مر ضعیفی را قوی رایی فتاد
- Tavşan, “Dostlar, Hak bana ilham etti. Hakikaten zayıf birisi, kuvvetli bir rye ve tedbire nail oldu.
-
آن چه حق آموخت مر زنبور را ** آن نباشد شیر را و گور را
- Hakk’ın arıya öğrettiğini, aslan ve ejderha bilemez.
-
خانهها سازد پر از حلوای تر ** حق بر او آن علم را بگشاد در 1010
- Arı, teritaze balla dolu petekler yapar. Tanrı, ona, o ilimde kapı açtı.
-
آن چه حق آموخت کرم پیله را ** هیچ پیلی داند آن گون حیله را
- Hakk’ın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?
-
آدم خاکی ز حق آموخت علم ** تا به هفتم آسمان افروخت علم
- Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı;