-
قوت اصلی را فرامش کرده است ** روی در قوت مرض آورده است
- Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.
-
نوش را بگذاشته سم خورده است ** قوت علت همچو چوبش کرده است
- Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir.
-
قوت اصلی بشر نور خداست ** قوت حیوانی مر او را ناسزاست
- İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!
-
لیک از علت در این افتاد دل ** که خورد او روز و شب زین آب و گل
- Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.
-
روی زرد و پای سست و دل سبک ** کو غذای و السما ذات الحبک 1085
- Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu?
-
آن غذای خاصگان دولت است ** خوردن آن بیگلو و آلت است
- O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
-
شد غذای آفتاب از نور عرش ** مر حسود و دیو را از دود فرش
- Güneşin gıdası, Arş nurundandır, hasetçinin, Şeytan’ın gıdası ferş dumanından!
-
در شهیدان یرزقون فرمود حق ** آن غذا را نه دهان بد نه طبق
- Allah, şehitler için “ Onlar rızıklanırlar” buyurdu. O, gıda için ne ağız vardır, ne tabak!
-
دل ز هر یاری غذایی میخورد ** دل ز هر علمی صفایی میبرد
- Gönül, her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır.
-
صورت هر آدمی چون کاسهای است ** چشم از معنی او حساسهای است 1090
- Her insanın sureti, bir kâseye benzer. Göz de suretinin manasına ait bir duygu âletidir.
-
از لقای هر کسی چیزی خوری ** و ز قران هر قرین چیزی بری
- Herkesin yüzünden bir şey yemekte, her buluştuğundan bir şey almaktasın.
-
چون ستاره با ستاره شد قرین ** لایق هر دو اثر زاید یقین
- Yıldız, yıldızla kırân etti mi mutlaka her ikisine uygun bir şey doğar.
-
چون قران مرد و زن زاید بشر ** وز قران سنگ و آهن شد شرر
- Erkekle kadının buluşmasından çocuk doğduğu gibi, taşla demirin birleşmesinden de kıvılcım meydana gelir.
-
و ز قران خاک با بارانها ** میوهها و سبزه و ریحانها
- Toprağın, yağmurla kırânı, meyveleri, yeşillikleri, çiçekleri bitirir.
-
و ز قران سبزهها با آدمی ** دل خوشی و بیغمی و خرمی 1095
- İnsan, yeşilliğe baksa gönlü hoşlanır, gamı gider, neşelenir.
-
وز قران خرمی با جان ما ** میبزاید خوبی و احسان ما
- Canımız neşelenirse bizden iyilikler, ihsanlar doğar.
-
قابل خوردن شود اجسام ما ** چون بر آید از تفرج کام ما
- Güzelce, dilediğimiz gibi gezdik, eğlendik mi karnımız acıkır, iştahımız artar.
-
سرخ رویی از قران خون بود ** خون ز خورشید خوش گلگون بود
- Rengin kızarması karanlıktandır. Kan da hoş ve gül renkli güneştendir.
-
بهترین رنگها سرخی بود ** و آن ز خورشید است و از وی میرسد
- Renklerin en güzeli kırmızı renktir. O renk de güneştendir, güneşten meydana gelir.
-
هر زمینی کان قرین شد با زحل ** شوره گشت و کشت را نبود محل 1100
- Zuhale karîn olan her yer çoraklaşır, oraya ekin ekilemez.
-
قوت اندر فعل آید ز اتفاق ** چون قران دیو با اهل نفاق
- Bir şeyin bir şeyle birleşmesi, kuvvetin halindeki fiili meydana çıkarır; Şeytan’ın münafıkla birleşmesi gibi.
-
این معانی راست از چرخ نهم ** بیهمه طاق و طرم طاق و طرم
- Bu manalara, dokuzuncu kat gökten yüce derecesiz dereceler, mekânsız yücelikler vardır.
-
خلق را طاق و طرم عاریت است ** امر را طاق و طرم ماهیت است
- Halkın makamı, derecesi ariyettir. Fakat Emir Âlemi olan Melekût diyarının makam ve derecesi aslidir.
-
از پی طاق و طرم خواری کشند ** بر امید عز در خواری خوشند
- Hâlbuki halk, makam ve derece için aşağılıklara katlanır, bayağı hallere düşer, yücelik ümidiyle horluktan lezzet alır, hoşlanır!
-
بر امید عز ده روزهی خدوک ** گردن خود کردهاند از غم چو دوک 1105
- On günlük yücelik için zilleti çekerler, gam ve gussa ile boyunlarını iğ gibi ipince bir hale korlar.