English    Türkçe    فارسی   

2
1442-1466

  • چون که کشته گردد این جسم گران ** زنده گردد هستی اسرار دان‏
  • Bu ağır beden de öldürüldü mü sırları bilen ruh varlığı dirilir.
  • جان او بیند بهشت و نار را ** باز داند جمله‏ی اسرار را
  • O adamın canı cenneti de görür, cehennemi de. Bütün sırları da tanır, bilir.
  • وا نماید خونیان دیو را ** وا نماید دام خدعه و ریو را
  • Kanlı şeytanları, hile ve hud’a tuzağını ve şeytanlıkları gösterir.
  • گاو کشتن هست از شرط طریق ** تا شود از زخم دمش جان مفیق‏ 1445
  • Kuyruğunun açacağı yara yüzünden can kurtulsun diye öküz kesmek, yol şartlarındandır.
  • گاو نفس خویش را زوتر بکش ** تا شود روح خفی زنده و بهش‏
  • Sen de tez öküz nefsi tepele de gizli ruh dirilsin, akıllansın.
  • رجوع به حکایت ذو النون‏
  • BASLIK YOK
  • چون رسیدند آن نفر نزدیک او ** بانگ بر زد هی کیانید اتقوا
  • Onlar, ahvali anlamak üzere Zünnun’un yanına yaklaşınca Zünnun onlara bağırdı: “Hey, kimlersiniz? Sakının!”
  • با ادب گفتند ما از دوستان ** بهر پرسش آمدیم اینجا به جان‏
  • Onlar, edepli, edepli “ Biz dostlardanız. Buraya canla başla hal hatır sormak için geldik.
  • چونی ای دریای عقل ذو فنون ** این چه بهتان است بر عقلت جنون‏
  • Nasılsın ey hünerli, marifetli akıl denizi? Akıllı olduğun halde niye kendini deli gösteriyorsun, bu ne bühtan?
  • دود گلخن کی رسد در آفتاب ** چون شود عنقا شکسته از غراب‏ 1450
  • Güneşe külhanın dumanı erişir mi? Anka, kargaya zebun olur mu?
  • وامگیر از ما بیان کن این سخن ** ما محبانیم با ما این مکن‏
  • Bizden çekinme, şunu anlat. Biz seni sevenleriz. Bize bu işi etme.
  • مر محبان را نشاید دور کرد ** یا به رو پوش و دغل مغرور کرد
  • Sevenleri, kendinden uzaklaştırmak yaraşmaz. Onlardan işi gizlemek onları hileyle aldatmak doğru değildir.
  • راز را اندر میان آور شها ** رو مکن در ابر پنهانی مها
  • Padişahım, sırrı açığa vur. Ey ay yüzlü, yüzünü bulutla gizleme.
  • ما محب و صادق و دل خسته‏ایم ** در دو عالم دل به تو در بسته‏ایم‏
  • Biz seni seviyoruz, sana sadığız, âşığız. İki âlemde de gönlümüzü sana verdik” dediler.
  • فحش آغازید و دشنام از گزاف ** گفت او دیوانگانه زی و قاف‏ 1455
  • Zünnun, sövüp saymaya başladı, delicesine saçma sapan sözler söyledi.
  • بر جهید و سنگ پران کرد و چوب ** جملگی بگریختند از بیم کوب‏
  • Sıçrayıp onlara taş topaç yağdırmaya, sopa sallayıp fırlatmaya koyuldu. Hepsi yaralanıp ezilmek korkusundan kaçtılar.
  • قهقهه خندید و جنبانید سر ** گفت باد ریش این یاران نگر
  • Zünnun, kahkahayla gülüp başını salladı. Dedi ki: “ Şu dostların heva ve hevesine bak.
  • دوستان بین، کو نشان دوستان ** دوستان را رنج باشد همچو جان‏
  • Dostlara bak! Hani dost olanların nişanesi? Dostlara zahmet can gibi sevimlidir.
  • کی کران گیرد ز رنج دوست دوست ** رنج مغز و دوستی آن را چو پوست‏
  • Dosta, dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer.
  • نه نشان دوستی شد سر خوشی ** در بلا و آفت و محنت کشی‏ 1460
  • Dostluk nişanesi belâdan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir?
  • دوست همچون زر بلا چون آتش است ** زر خالص در دل آتش خوش است‏
  • Dost altın gibidir. Belâ da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir”
  • امتحان کردن خواجه‏ی لقمان زیرکی لقمان را
  • Efendisinin Lokman’ı sınaması
  • نه که لقمان را که بنده‏ی پاک بود ** روز و شب در بندگی چالاک بود
  • Tertemiz bir kul olan Lokman, gece gündüz kullukta çevik ve gayretli değil miydi?
  • خواجه‏اش می‏داشتی در کار پیش ** بهترش دیدی ز فرزندان خویش‏
  • Efendisi, onu ileri tutar, oğullarından üstün görürdü.
  • ز انکه لقمان گر چه بنده زاد بود ** خواجه بود و از هوا آزاد بود
  • Çünkü lokman, filvaki kuloğluydu ama efendiydi, heva ve hevesten hürdü.
  • گفت شاهی شیخ را اندر سخن ** چیزی از بخشش ز من درخواست کن‏ 1465
  • Bir padişah, konuşma esnasında bir şeyhe dedi ki: “ Benden bir şey dile”
  • گفت ای شه شرم ناید مر ترا ** که چنین گویی مرا زین برتر آ
  • Şeyh “ Padişahım, bana böyle söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel!