-
این چنین عقل و کفایت که تراست ** تو وزیری یا شهی بر گوی راست
- Böyle bir akılla, böyle bir kifayetle sen ya vezirsin, ya padişah. Doğru söyle!” dedi.
-
گفت این هر دو نیم از عامهام ** بنگر اندر حال و اندر جامهام
- Hakîm dedi ki: “İkisi de değilim, halktan bir adamım. Halime, elbiseme baksana!”
-
گفت اشتر چند داری چند گاو ** گفت نه این و نه آن ما را مکاو
- Bedevi “Kaç deven, kaç öküzün var?” diye sordu. Hakîm cevap verdi: “Uzun etme. Ne ona malikim, ne buna!”
-
گفت رختت چیست باری در دکان ** گفت ما را کو دکان و کو مکان 3190
- Bedevi, “Peki, bari dükkânındaki mal ne, onu söyle!” dedi. Hakîm dedi ki “Benim dükkânım nerede, yerim yurdum nerede?
-
گفت پس از نقد پرسم نقد چند ** که تویی تنها رو و محبوب پند
- Bedevi, öyleyse paranı sorayım: sen yapayalnız gidiyorsun, hoş nasihatlerde bulunuyorsun, ne kadar paran var?
-
کیمیای مس عالم با تو است ** عقل و دانش را گهر تو بر تو است
- Âlemdeki bakırları altın yapacak kimya senin elinde, akıl ve bilgi incilerin tümen, tümen dedi!” dedi.
-
گفت و الله نیست یا وجه العرب ** در همه ملکم وجوه قوت شب
- Hakîm, “Ey Arabın iftiharı, vallahi para şöyle dursun, bir gecelik yiyecek alacak mangırım bile yok.
-
پا برهنه تن برهنه میدوم ** هر که نانی میدهد آن جا روم
- Yalınayak, başıkabak koşup duruyorum. Kim, bir dilim ekmek verirse oraya gidiyorum.
-
مر مرا زین حکمت و فضل و هنر ** نیست حاصل جز خیال و درد سر 3195
- Bu kadar hikmet, fazilet ve hünerden ancak hayal ve baş ağrısı elde ettim” deyince;
-
پس عرب گفتش که شو دور از برم ** تا نبارد شومی تو بر سرم
- Arap dedi ki : “ Yürü, yanımdan uzaklaş, senin nuhusetin benim başıma da çökmesin.
-
دور بر آن حکمت شومت ز من ** نطق تو شرم است بر اهل زمن
- O şom hikmetini benden uzaklaştır. Sözün, zamane halkına şom.
-
یا تو آن سو رو من این سو میدوم ** ور ترا ره پیش من واپس روم
- Ya sen o yana git, ben bu yana gideyim. Yahut sen önden yürü, ben arkadan yürüyeyim.
-
یک جوالم گندم و دیگر ز ریگ ** به بود زین حیلههای مردهریگ
- Bir çuvalımda buğday, öbüründe kum olması, senin hikmetinden daha iyi be hayırsız!
-
احمقیام بس مبارک احمقی است ** که دلم با برگ و جانم متقی است 3200
- Benim ahmaklığım, çok mübarek bir ahmaklık. Gönlümde azığım var, canım perhizkâr!”
-
گر تو خواهی کت شقاوت کم شود ** جهد کن تا از تو حکمت کم شود
- Sen de şekavetin azalmasını istiyorsan çalış, sendeki hikmet azalsın.
-
حکمتی کز طبع زاید وز خیال ** حکمتی بیفیض نور ذو الجلال
- Tabiattan doğan, hayalden meydana gelen hikmet, Allah nurunun feyzinden nasipsiz bir hikmettir.
-
حکمت دنیا فزاید ظن و شک ** حکمت دینی برد فوق فلک
- Dünya hikmeti, zannı, şüpheyi artırır, din hikmetiyse insanı feleğin üstüne çıkarır.
-
زوبعان زیرک آخر زمان ** بر فزوده خویش بر پیشینیان
- Âhir zamanın âdi ukalâsı, kendilerini evvelce gelenlerden üstün görürler.
-
حیله آموزان جگرها سوخته ** فعلها و مکرها آموخته 3205
- Hileler öğrenip ciğerler yakmışlar, hileler, düzenler bellemişlerdir.
-
صبر و ایثار و سخای نفس و جود ** باد داده کان بود اکسیر سود
- Asıl sermaye iksiri olan sabrı, ihsanı, cömertliğiyle vermişlerdir.
-
فکر آن باشد که بگشاید رهی ** راه آن باشد که پیش آید شهی
- Fikir ona derler ki bir yol açsın, yol ona derler ki önüne bir padişah çıkagelsin.
-
شاه آن باشد که از خود شه بود ** نه به مخزنها و لشکر شه شود
- Padişah ona derler ki kendiliğinden padişah olsun; hazinelerle, askerlerle değil.
-
تا بماند شاهی او سرمدی ** همچو عز ملک دین احمدی
- Zira kendiliğinden padişah olursa padişahlığı, Ahmet’in pâk dininin yüceliği gibi ebedîdir.
-
کرامات ابراهیم ادهم بر لب دریا
- Allah rahmet etsin, İbrahim Ethem’in deniz kıyısında gösterdiği keramet
-
هم ز ابراهیم ادهم آمده ست ** کاو ز راهی بر لب دریا نشست 3210
- İbrahim Ethem’den rivayet edilmiştir: Bir yerde deniz kıyısında oturmuş,
-
دلق خود میدوخت آن سلطان جان ** یک امیری آمد آن جا ناگهان
- O can sultanı, hırkasını dikmeğe koyulmuştu. Ansızın oraya bir emir geldi.