English    Türkçe    فارسی   

2
3554-3578

  • پای تو در گل مرا گل گشته گل ** مر ترا ماتم مرا سور و دهل‏
  • Senin ayağın balçıkta, bana balçık gül kesilmiş... Sana yas, bana düğün, dernek davul zurna!
  • در زمینم با تو ساکن در محل ** می‏دوم بر چرخ هفتم چون زحل‏ 3555
  • Seninle yeryüzünde oturup duruyorum ama Zuhal yıldızı gibi yedinci kat göğün üstünde koşup durmaktayım.
  • همنشینت من نیم سایه‏ی من است ** برتر از اندیشه‏ها پایه‏ی من است‏
  • Seninle oturan ben değilim, benim gölgem. Mertebem, düşüncelerden üstün.
  • ز انکه من ز اندیشه‏ها بگذشته‏ام ** خارج اندیشه پویان گشته‏ام‏
  • Çünkü ben düşüncelerden, vesveselerden geçtim, onların dışında koşup gezmekteyim.
  • حاکم اندیشه‏ام محکوم نی ** ز انکه بنا حاکم آمد بر بنا
  • Ben endişelere hâkimim, mahkûm değil. Usta, binaya hâkimdir.
  • جمله خلقان سخره‏ی اندیشه‏اند ** ز آن سبب خسته دل و غم پیشه‏اند
  • Bütün halk, endişelere, vesveselere mahkûmdur. O yüzden hepsinin gönlü hasta, hepsi gamlı, gussalıdır.
  • قاصدا خود را به اندیشه دهم ** چون بخواهم از میانشان بر جهم‏ 3560
  • Onların arasından çıkıp kurtulmak istersem kendimi mahsustan endişeli gösteririm.
  • من چو مرغ اوجم اندیشه مگس ** کی بود بر من مگس را دست‏رس‏
  • Ben, yücelerde uçan bir kuşum, endişe sinek! Sinek nasıl olurda beni elde edebilir?
  • قاصدا زیر آیم از اوج بلند ** تا شکسته پایگان بر من تنند
  • Ayakları kırık olanlar da benimle buluşsunlar, konuşsunlar diye göğün yücelerinden kasten aşağıya inerim.
  • چون ملالم گیرد از سفلی صفات ** بر پرم همچون طیور الصافات‏
  • Aşağılık sıfatlardan usandım mı melekler gibi uçuveririm.
  • پر من رسته ست هم از ذات خویش ** بر نچسبانم دو پر من با سریش‏
  • Benim kanadım, kendinden çıkmadır. Vücuduma iki kanat yapıştırmadım ben.
  • جعفر طیار را پر جاریه ست ** جعفر عیار را پر عاریه ست‏ 3565
  • Cafer-i Tayyar’ın kanadı kendindendir, Cafer-i Tarrar’ın kanadı ise iğreti.
  • نزد آن که لم یذق دعوی است این ** نزد سکان افق معنی است این‏
  • Tatmayan adama göre bu, dâvadan ibarettir. Fakat makamı yüce kişilere göre dâva değil, manadır.
  • لاف و دعوی باشد این پیش غراب ** دیگ تی و پر یکی پیش ذباب‏
  • Bu söz, kargaya göre lâftan, kuru iddiadan ibarettir. Nitekim sineğe göre dolu tencere ile boş tencere birdir.
  • چون که در تو می‏شود لقمه گهر ** تن مزن چندان که بتوانی بخور
  • İçinde lokma gevher olduktan sonra çekinme muktedir olduğun kadar ye!
  • شیخ روزی بهر دفع سوء ظن ** در لگن قی کرد پر در شد لگن‏
  • Şeyhin biri bir gün, halkın kötü zannını gidermek için leğene kustu, leğen inciyle doldu.
  • گوهر معقول را محسوس کرد ** پیر بینا بهر کم عقلی مرد 3570
  • Bu suretle o basiret sahibi pir, halkın az akıllılığına acıyıp ancak akılla anlaşılır inciyi gözle görülür inci haline getirdi.
  • چون که در معده شود پاکت پلید ** قفل نه بر حلق و پنهان کن کلید
  • Fakat midende temiz de pis murdar bir hale geliyorsa boğazını kilitle, anahtarı da sakla.
  • هر که در وی لقمه شد نور جلال ** هر چه خواهد تا خورد او را حلال‏
  • Lokma, kimde ululuk nuru haline gelirse ne dilerse yesin... Ona helâl!
  • بیان دعویی که عین آن دعوی گواه صدق خویش است‏
  • Doğruluğuna kendisi tanık olan iddia
  • گر تو هستی آشنای جان من ** نیست دعوی گفت معنی لان من‏
  • Eğer benim canıma âşina isen bilirsin ki şu manalı sözüm boş dâva değildir.
  • گر بگویم نیم شب پیش توام ** هین مترس از شب که من خویش توام‏
  • Gece yarısında bile senin yanındayım; kendine gel... Geceleyin korkma; ben senin adamınım, hısmınım dersem,
  • این دو دعوی پیش تو معنی بود ** چون شناسی بانگ خویشاوند خود 3575
  • Bu iki iddia da, eğer hısımlarının sesini tanırsan sence doğrudur.
  • پیشی و خویشی دو دعوی بود لیک ** هر دو معنی بود پیش فهم نیک‏
  • Yanında olmak da, hısmın bulunmak da iddiadır ama iyi anlayan kişiye göre ikisi de mânadan ibarettir ve doğrudur.
  • قرب آوازش گواهی می‏دهد ** کاین دم از نزدیک یاری می‏جهد
  • Sesinin yakından gelişi de şehadet eder ki bu nefes, bir sevgilinin yanından gelmekte.
  • لذت آواز خویشاوند نیز ** شد گوا بر صدق آن خویش عزیز
  • Hısımların seslerindeki tat da o hısmın doğruluğuna şahittir.