English    Türkçe    فارسی   

3
1331-1355

  • نوح گفت ای پادشاه بردبار ** مر مرا خر مرد و سیلت برد بار
  • Nuh, “Ey sabırlı padişahım, eşeğin öldü, yükümü sel götürdü.
  • وعده کردی مر مرا تو بارها ** که بیابد اهلت از طوفان رها
  • Bana nice defalar, sana mensup olanlar tufandan kurtulacaklar diye vaatlerde bulundun.
  • دل نهادم بر امیدت من سلیم ** پس چرا بربود سیل از من گلیم
  • Ben de âfım, senin vaatlerine kandım, ümitlendim… İyi ama neden sel kilimini aldı, götürdüAllah dedi ki: “O senin ehlinden, yakınlarından değil… Kendin de görmedin mi? Sen aksın o mavi!
  • گفت او از اهل و خویشانت نبود ** خود ندیدی تو سپیدی او کبود
  • Dişine kurt girdi mi çıkartmaktan başka hiçbir çaresi yoktur.
  • چونک دندان تو کرمش در فتاد ** نیست دندان بر کنش ای اوستاد 1335
  • Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… O, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.”
  • تا که باقی تن نگردد زار ازو ** گرچه بود آن تو شو بیزار ازو
  • Nuh, dedi ki: “Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz.
  • گفت بیزارم ز غیر ذات تو ** غیر نبود آنک او شد مات تو
  • Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun.
  • تو همی دانی که چونم با تو من ** بیست چندانم که با باران چمن
  • Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hatta ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla,
  • زنده از تو شاد از تو عایلی ** مغتذی بی واسطه و بی حایلی
  • Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.
  • متصل نه منفصل نه ای کمال ** بلک بی چون و چگونه و اعتلال 1340
  • Ey kemâl sahibi Allah ne seninleyim, ne senden ayrı. Seninle keyfiyetsiz, sebepsiz, illetsiz bir haldeyim.
  • ماهیانیم و تو دریای حیات ** زنده‌ایم از لطفت ای نیکو صفات
  • Biz balıklarız, hayat denizi sensin. Ey iyi sıfatlı Allah, senin lütfunla diriyiz.
  • تو نگنجی در کنار فکرتی ** نی به معلولی قرین چون علتی
  • Sen düşünceye de sığmazsın, sebeple de izah edilemezsin.
  • پیش ازین طوفان و بعد این مرا ** تو مخاطب بوده‌ای در ماجرا
  • Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin.
  • با تو می‌گفتم نه با ایشان سخن ** ای سخن‌بخش نو و آن کهن
  • Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.
  • نه که عاشق روز و شب گوید سخن ** گاه با اطلال و گاهی با دمن 1345
  • Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitap eder;
  • روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا می‌گوید آن مدحت کرا
  • Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
  • شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطه‌ی اطلال را بر داشتی
  • Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
  • زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی می‌زدند
  • Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
  • من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
  • Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
  • تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو 1350
  • De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım.
  • هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
  • Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
  • آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
  • O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
  • من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
  • Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
  • با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
  • Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!
  • گفت ای نوح ار تو خواهی جمله را ** حشر گردانم بر آرم از ثری 1355
  • Allah: “Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim.