-
تو نگنجی در کنار فکرتی ** نی به معلولی قرین چون علتی
- Sen düşünceye de sığmazsın, sebeple de izah edilemezsin.
-
پیش ازین طوفان و بعد این مرا ** تو مخاطب بودهای در ماجرا
- Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin.
-
با تو میگفتم نه با ایشان سخن ** ای سخنبخش نو و آن کهن
- Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.
-
نه که عاشق روز و شب گوید سخن ** گاه با اطلال و گاهی با دمن 1345
- Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitap eder;
-
روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا میگوید آن مدحت کرا
- Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
-
شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطهی اطلال را بر داشتی
- Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
-
زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی میزدند
- Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
-
من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
- Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
-
تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو 1350
- De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım.
-
هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
- Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
-
آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
- O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
-
من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
- Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
-
با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
- Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!
-
گفت ای نوح ار تو خواهی جمله را ** حشر گردانم بر آرم از ثری 1355
- Allah: “Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim.
-
بهر کنعانی دل تو نشکنم ** لیکت از احوال آگه میکنم
- Senin hatırını bir Kenan için kırmam ben. Fakat seni ahvalden haberdar ediyorum” dedi.
-
گفت نه نه راضیم که تو مرا ** هم کنی غرقه اگر باید ترا
- Nuh, “Hayır hayır… Eğer beni de gark etmek istesen yine hükmüne razıyım.
-
هر زمانم غرقه میکن من خوشم ** حکم تو جانست چون جان میکشم
- Her an beni gark et. Hoşlanırım bundan, hükmün cana benzer, canla başla razıyım.
-
ننگرم کس را وگر هم بنگرم ** او بهانه باشد و تو منظرم
- Hiç kimseciğe bakmam, bakmam bile o bakış bahanedir, gördüğüm sensin.
-
عاشق صنع توم در شکر و صبر ** عاشق مصنوع کی باشم چو گبر 1360
- Şükür, zamanında da senin yaptığın işe, sana âşığım, sabır zamanında da. Kâfir gibi hiç senin yarattığına âşık olur muyum?
-
عاشق صنع خدا با فر بود ** عاشق مصنوع او کافر بود
- Allah hükmüne âşık olan nurlanır, yarattığına âşık olansa kâfir olur, diye cevap verdi.
-
توفیق میان این دو حدیث کی الرضا بالکفر کفر و حدیث دیگر من لم یرض بقضایی فلیطلب ربا سوای
- Küfre razı olma küfürdür, hadisiyle kaza ve kaderine razı olmayan benden başka bir Allah arasın hadisinin manalarını birleştirmek
-
دی سالی کرد سایل مر مرا ** زانک عاشق بود او بر ماجرا
- Dün mübahaseyi seven birisi, bana bir sual sordu.
-
گفت نکتهی الرضا بالکفر کفر ** این پیمبر گفت و گفت اوست مهر
- Dedi ki: “Küfre razı olmak küfürdür.” Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur, yerindedir.
-
باز فرمود او که اندر هر قضا ** مر مسلمان را رضا باید رضا
- Sonra da yine “Müslüman olan kişinin her türlü kazaya razı olması lazımdır” buyurdu.
-
نه قضای حق بود کفر و نفاق ** گر بدین راضی شوم باشد شقاق 1365
- Kâfirlik ve münafıklık da Allah’ın kaza ve kaderiyle değil mi? Fakat buna razı olursak (ilk hadise göre) kötülük etmiş olmaz mıyız?
-
ور نیم راضی بود آن هم زیان ** پس چه چاره باشدم اندر میان
- Razı olmazsak o da suç… Peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.”