-
آن سوم و آن چارم و پنجم چنین ** در پی ما غم نمایند و حنین
- Üçüncü, dördüncü, beşinci olarak gelenler de bizden sonra bu çeşit sözler söyler, açıklanırlar.
-
تا چو سی کودک تواتر این خبر ** متفق گویند یابد مستقر
- Otuz çocuk da hep bu sözü söylerse adamı iyice vehim kaplar, iş olur biter” dedi.
-
هر یکی گفتش که شاباش ای ذکی ** باد بختت بر عنایت متکی
- Çocukların hepsi de “Aferin zeki çocuk, bahtın daima yaver olsun, Allah sana yardım etsin” dediler.
-
متفق گشتند در عهد وثیق ** که نگرداند سخن را یک رفیق
- Birleşip hiç birisinin bu kavilden, bu karardan dönmeyeceklerine ait kuvvetlice ahdettiler.
-
بعد از آن سوگند داد او جمله را ** تا که غمازی نگوید ماجرا 1535
- Sonra o zeki çocuk, içlerinden kimsenin bunu söylememesi için hepsine yemin ettirdi.
-
رای آن کودک بچربید از همه ** عقل او در پیش میرفت از رمه
- O çocuğun bu tedbiri, hepsinin tedbirinden üstün olmuştu, onun aklı, bütün çocukların aklından ileriydi.
-
آن تفاوت هست در عقل بشر ** که میان شاهدان اندر صور
- Güzellerin bazıları, nasıl bazılarından üstün, bir kısmı da öbürlerinden aşağıysa insanların akılları da fazla yahut eksiktir.
-
زین قبل فرمود احمد در مقال ** در زبان پنهان بود حسن رجال
- Ahmed, “Erlerin güzelliği, dillerinin altında gizlidir” mealinde bir söz söyledi.
-
عقول خلق متفاوتست در اصل فطرت و نزد معتزله متساویست تفاوت عقول از تحصیل علم است
- İnsanların akılları, yaratılışta farklıdır, fakat Mutezile’ye göre müsavidir, artıklık, eksiklik, bilgi tahsilinden ileri gelir
-
اختلاف عقلها در اصل بود ** بر وفاق سنیان باید شنود
- Akıllardaki aykırılık, yaratılıştadır. Bu hususta Sünnilerin sözünü dilemek, onların hükmünü kabul etmek gerek.
-
بر خلاف قول اهل اعتزال ** که عقول از اصل دارند اعتدال 1540
- Bu hüküm itizal ehlinin sözlerine aykırıdır. Onlar, “Akıllar yaratılışta aynı derecededir,
-
تجربه و تعلیم بیش و کم کند ** تا یکی را از یکی اعلم کند
- Tecrübe ve öğreniş, aklı çoğaltır, azaltır, bu suretle bir adam, öbüründen daha bilgili olur” derler.
-
باطلست این زانک رای کودکی ** که ندارد تجربه در مسلکی
- Bu söz bâtıldır. O zeki çocuk, herhangi ir meslekte tecrübe sahibi değildi ya.
-
بر دمید اندیشهای زان طفل خرد ** پیر با صد تجربه بویی نبرد
- Fakat o küçük çocuk, öyle bir tedbirde bulundu ki yüzlerce tecrübe sahibi ihtiyar, o tedbirinin kokusunu bile alamadı.
-
خود فزون آن به که آن از فطرتست ** تا ز افزونی که جهد و فکرتست
- Zaten yaradılışta olan üstünlük, çalışıp çabalama, düşünüp taşınma ile elde edilen üstünlükten elbette iyidir.
-
تو بگو دادهی خدا بهتر بود ** یاکه لنگی راهوارانه رود 1545
- Sen söyle, Allah vergisi mi daha iyi, yoksa topal eşeğin rahvan atı taklidi mi?
-
در وهم افکندن کودکان اوستاد را
- Çocukların hocayı vehme düşürmeleri
-
روز گشت و آمدند آن کودکان ** بر همین فکرت ز خانه تا دکان
- Ertesi gün oldu. Çocuklar, bu düşünceyle mektebe geldiler.
-
جمله استادند بیرون منتظر ** تا درآید اول آن یار مصر
- Hepsi de dışarıda bu fikri ortaya atan zeki çocuğu bekliyorlardı.
-
زانک منبع او بدست این رای را ** سر امام آید همیشه پای را
- Çünkü bu tedbirin kaynağı oydu. Baş, daima ayağın reisidir… Ayağı çekip götüren baştır.
-
ای مقلد تو مجو بیشی بر آن ** کو بود منبع ز نور آسمان
- A mukallit, gök nurunun bir kaynağı olan kişiden üstün olmayı isteme.
-
او در آمد گفت استا را سلام ** خیر باشد رنگ رویت زردفام 1550
- Çocuk geldi, hocaya, selam verip “Hocam, hayır ola, benzin sararmış” dedi.
-
گفت استا نیست رنجی مر مرا ** تو برو بنشین مگو یاوه هلا
- Hoca “Hasta filan değilim, saçmalama… Geç yerine otur” dedi.
-
نفی کرد اما غبار وهم بد ** اندکی اندر دلش ناگاه زد
- Dedi ama hatırına da bir vehim tozudur kondu, az bile olsa gönlüne bir endişedir düştü.
-
اندر آمد دیگری گفت این چنین ** اندکی آن وهم افزون شد بدین
- Derken öbür çocuk içeri girdi. O da öyle söyleyince o vehim arttı.
-
همچنین تا وهم او قوت گرفت ** ماند اندر حال خود بس در شگفت
- Böyle böyle vehmi arttıkça arttı. Haline şaştı kaldı, hasta olduğuna hükmetti.
-
بیمار شدن فرعون هم به وهم از تعظیم خلقان
- Firavunun da bu çeşit halkın ululamasından hasta düşmesi
-
سجدهی خلق از زن و از طفل و مرد ** زد دل فرعون را رنجور کرد 1555
- Kadın, erkek, çoluk, çocuk… Halkın secde etmesi de Firavunun gönlüne tesir etti, hastalandı.