English    Türkçe    فارسی   

3
1684-1708

  • آن عوان بدرید جامه تیز رفت ** پیش شحنه داد آگاهیش تفت
  • Cellât, elbisesini yırtıp giderek yana yakıla şahneye hali anlattı.
  • شحنه آمد پا برهنه عذرخواه ** که ندانستم خدا بر من گواه 1685
  • Şahneye yalınayak geldi, Allah şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe,
  • هین بحل کن مر مرا زین کار زشت ** ای کریم و سرور اهل بهشت
  • Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helâl eyle. Beni bağışla demeye başladı.
  • گفت می‌دانم سبب این نیش را ** می‌شناسم من گناه خویش را
  • Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum.
  • من شکستم حرمت ایمان او ** پس یمینم برد دادستان او
  • Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim (yeminimi) sağ elimi kestirdi!
  • من شکستم عهد و دانستم بدست ** تا رسید آن شومی جرات بدست
  • Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.
  • دست ما و پای ما و مغز و پوست ** باد ای والی فدای حکم دوست 1690
  • Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de!
  • قسم من بود این ترا کردم حلال ** تو ندانستی ترا نبود وبال
  • Bu, bana kısmetmiş! Sana helâl ettim. Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki.
  • و آنک او دانست او فرمان‌رواست ** با خدا سامان پیچیدن کجاست
  • Halimi bilenin, fermanı yürür. Allah emrine itiraz etmek nerede?”
  • ای بسا مرغی پریده دانه‌جو ** که بریده حلق او هم حلق او
  • Nice kuş vardır ki uçup tane arar… Boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur.
  • ای بسا مرغی ز معده وز مغص ** بر کنار بام محبوس قفص
  • Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.
  • ای بسا ماهی در آب دوردست ** گشته از حرص گلو ماخوذ شست 1695
  • Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.
  • ای بسا مستور در پرده بده ** شومی فرج و گلو رسوا شده
  • Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki ferciyle boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur.
  • ای بسا قاضی حبر نیک‌خو ** از گلو و رشوتی او زردرو
  • Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazının yüzünden rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.
  • بلک در هاروت و ماروت آن شراب ** از عروج چرخشان شد سد باب
  • Hattâ Harut’la Marut bile o şarabı tatmışlardır da o şarap, onların göğe çıkmalarına mâni olmuştur.
  • با یزید از بهر این کرد احتراز ** دید در خود کاهلی اندر نماز
  • Bayezid, bu yüzden çekindi, işte. Kendisinde namaz kılma hususunda bir tembellik gördü.
  • از سبب اندیشه کرد آن ذو لباب ** دید علت خوردن بسیار از آب 1700
  • O çok akıllı şeyh, sebebini düşündü, fazla su içmesinde buldu.
  • گفت تا سالی نخواهم خورد آب ** آنچنان کرد و خدایش داد تاب
  • “Tam bir yıl su içmeyeceğim” dedi. Dediğini de yaptı, Allah sabır ve tahammülünü verdi.
  • این کمینه جهد او بد بهر دین ** گشت او سلطان و قطب العارفین
  • Onun bu pek ehemmiyetsiz mücahedesi, din içindi, bu yüzden de sultan oldu, arifler kutbu oldu.
  • چون بریده شد برای حلق دست ** مرد زاهد را در شکوی ببست
  • Şeyhin de eli boğazı yüzünden kesildi ve o zahit adamın şikâyet kapısı bağlandı.
  • شیخ اقطع گشت نامش پیش خلق ** کرد معروفش بدین آفات حلق
  • Adı halk arasında “Şeyh-i Akta’- eli kesik şeyh-” kaldı, halk onu bu adla tanıdı.
  • کرامات شیخ اقطع و زنبیل بافتن او بدو دست
  • Şeyh-i Akta’ın kerameti ve iki elle zembil örmesi
  • در عریش او را یکی زایر بیافت ** کو بهر دو دست می زنبیل بافت 1705
  • Onu birisi ottan, çöpten yapılmış bir gölgelikte ziyaret etti. İki elle zembil örmekte olduğunu gördü.
  • گفت او را ای عدو جان خویش ** در عریشم آمده سر کرده پیش
  • Şeyh ona “Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip yanıma geldin?
  • این چراکردی شتاب اندر سباق ** گفت از افراط مهر و اشتیاق
  • Neden izinsiz içeri girdin?” dedi. Adam, “ Sevgimden fazla iştiyakımdan” deyince,
  • پس تبسم کرد و گفت اکنون بیا ** لیک مخفی دار این را ای کیا
  • Şeyh gülümsedi de dedi ki: “Öyleyse gel… Fakat ey ulu kişi, bunu gizle.