دست نه و جزو برهم مینهد ** پارهها را اجتماعی میدهد1765
Görünürde bir el olmadığı halde bütün cüz’üleri bir araya getiren, cesedin parçalarını bir yere toplayan benim.
در نگر در صنعت پارهزنی ** کو همیدوزد کهن بی سوزنی
Şu yama yamama sanatına bak hele. Eski palasları iğnesiz dikip durmada
ریسمان و سوزنی نه وقت خرز ** آنچنان دوزد که پیدا نیست درز
Diktiği sıralarda ne ip var, ne iğne. Fakat öyle bir diker ki ortada terzi bile görünmez.
چشم بگشا حشر را پیدا ببین ** تا نماند شبههات در یوم دین
Gözünü aç da haşri apaşikâr gör… Kıyamette hiçbir şüphen kalmasın.
تا ببینی جامعیام را تمام ** تا نلرزی وقت مردن ز اهتمام
Varlık zerrelerini nasıl tamamıyla topluyorum, gör de ölürken bu hayata sarılıp titreme.
همچنانک وقت خفتن آمنی ** از فوات جمله حسهای تنی1770
Uyurken bedeninin duygularının mahvolmayacağından eminsin ya.
بر حواس خود نلرزی وقت خواب ** گرچه میگردد پریشان و خراب
Uykun geldi mi duyguların dağılır, harap bir hale gelir ama mahvolacaklar diye korkup titremezsin”
جزع ناکردن شیخی بر مرگ فرزندان خود
Bir şeyhin, oğullarının ölümüne ağlaması
بود شیخی رهنمایی پیش ازین ** آسمانی شمع بر روی زمین
Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
چون پیمبر درمیان امتان ** در گشای روضهی دار الجنان
Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.
گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سختدل چونی بگو ای نیکخو1775
Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen,
ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه میداریم با پشت دوتو
Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
تو نمیگریی نمیزاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدستمان از تو کنون
Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت1780
Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz.
درچنان روز و شب بیزینهار ** ما به اکرام تویم اومیدوار
Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.
دست ما و دامن تست آن زمان ** که نماند هیچ مجرم را امان
Hiçbir mücrime aman verilmeyen o gün el bizim, etek senin!
گفت پیغامبر که روز رستخیز ** کی گذارم مجرمان را اشکریز
Peygamber, “Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz?
من شفیع عاصیان باشم بجان ** تا رهانمشان ز اشکنجهی گران
Ben o gün canla başla onların suçlarını affettirir, onlara şefaat eder, onları ağır işkencelerden kurtarırım.
عاصیان واهل کبایر را بجهد ** وا رهانم از عتاب نقض عهد1785
Suçluları, büyük günahlarda bulunanları çalışıp çabalar, ne yapıp yapıp Allah azabından halâs ederim.
صالحان امتم خود فارغاند ** از شفاعتهای من روز گزند
Ümmetimin iyileri zaten kurtulurlar, o azap günü benim şefaatime ihtiyaçları olmaz.
بلک ایشان را شفاعتها بود ** گفتشان چون حکم نافذ میرود
Hatta onlar bile suçlulara şefaat ederler, onların bile sözleri geçer, hükümleri yürür.
هیچ وازر وزر غیری بر نداشت ** من نیم وازر خدایم بر فراشت
Hiç kimse, başkasının suçunu almaz, yükünü yüklenmez… Yüklenmez ama yüklenen ben değilim ki, onların yüklerini alan, onları hafifleten Allah’tır.” dedi.
آنک بی وزرست شیخست ای جوان ** در قبول حق چواندر کف کمان
Civanım, yükü olmayan şeyhtir. Allah onu eldeki yay gibi eline almış, kabul etmiştir.