-
گفت بهلول آن یکی درویش را ** چونی ای درویش واقف کن مرا
- Behlül, dervişin birine “Derviş, nasılsın? Anlat bakalım?” dedi.
-
گفت چون باشد کسی که جاودان ** بر مراد او رود کار جهان 1885
- Derviş, Dünyadaki işler daima bir adamın dilediği gibi olur;
-
سیل و جوها بر مراد او روند ** اختران زان سان که خواهد آن شوند
- Seller, ırmaklar muradınca akar, yıldızlar hükmünce hükmeder;
-
زندگی و مرگ سرهنگان او ** بر مراد او روانه کو بکو
- Hayatla ölüm, ona çavuş olur, emrine uyup dilediği yere gider.
-
هر کجا خواهد فرستد تعزیت ** هر کجا خواهد ببخشد تهنیت
- Nereye dilerse baş sağlığı haberi yollar, nereye dilerse kutlu olsun derse…
-
سالکان راه هم بر گام او ** ماندگان از راه هم در دام او
- Yolcuların hepsi, onu izler, yolda kalanlar onun tuzağına tutulursa…
-
هیچ دندانی نخندد در جهان ** بی رضا و امر آن فرمانروان 1890
- Onun fermanı, onun rızası olmadıkça âlemde hiçbir ağız gülmezse bu adamın hali nasıldır? İşte o haldeyim ben” dedi.
-
گفت ای شه راست گفتی همچنین ** در فر و سیمای تو پیداست این
- Behlûl, padişahım doğru söyledin. Bu hale sahip olduğun nurundan da belli, yüzünden de görünüp durmakta.
-
این و صد چندینی ای صادق ولیک ** شرح کن این را بیان کن نیک نیک
- Böylesin, hatta yüz mislisin... Doğru ama bunu bir güzelce anlat.
-
آنچنانک فاضل و مرد فضول ** چون به گوش او رسد آرد قبول
- Öyle bir anlat ki duyunca fazilet sahibi de kabul etsin, bir şeyden anlamaz adam da.
-
آنچنانش شرح کن اندر کلام ** که از آن هم بهره یابد عقل عام
- Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat.
-
ناطق کامل چو خوانپاشی بود ** خوانش بر هر گونهی آشی بود 1895
- Söz söyleyen kemal sahibi olursa söz söyleme sofrasını yaydı mı sofrası, her çeşit aşlarla doludur.
-
که نماند هیچ مهمان بی نوا ** هر کسی یابد غذای خود جدا
- Hiçbir konuk mahrum kalmaz. Herkes o sofrada kendi gıdasını bulur.
-
همچو قرآن که بمعنی هفت توست ** خاص را و عام را مطعم دروست
- O sofra, Kur’an’a benzer; Kur’an’ın da yedi manası vardır; alelâde halk da ondan doyar, halkın bilgide, irfanda ileri gelenleri de” dedi.
-
گفت این باری یقین شد پیش عام ** که جهان در امر یزدانست رام
- Derviş dedi ki: “ Herkesçe şu muhakkaktır ki âlem Allah emrine râm olmuştur.
-
هیچ برگی در نیفتد از درخت ** بی قضا و حکم آن سلطان بخت
- O padişahın kaza ve kaderi olmadıkça ağaçtan yaprak bile düşmez.
-
از دهان لقمه نشد سوی گلو ** تا نگوید لقمه را حق که ادخلوا 1900
- Allah lokmaya, gir içeri diye emretmedikçe boğazdan lokma bile geçmez.
-
میل و رغبت کان زمام آدمیست ** جنبش آن رام امر آن غنیست
- İnsanların yuları, dizgini olan, insanları dilediği yere sürüp götüren istekler de o gani Allah’ın emriyle meydana gelir.
-
در زمینها و آسمانها ذرهای ** پر نجنباند نگردد پرهای
- Yeryüzünde olsun, göklerde olsun… Bir zerre bile onun hükmü olmadıkça kanat çırpmaz, harekete gelemez;
-
جز به فرمان قدیم نافذش ** شرح نتوان کرد و جلدی نیست خوش
- Onun yürür ve kadim fermanı olmadıkça kımıldayamaz bile. Bunu anlatmaya imkân da yoktur, bu hususta ısrar da hoş değil.
-
کی شمرد برگ درختان را تمام ** بینهایت کی شود در نطق رام
- Ağaçların yapraklarını kim sayabilir? Sonu olmayan şey, nasıl söze sığar?
-
این قدر بشنو که چون کلی کار ** مینگردد جز بامر کردگار 1905
- Sen şu kadar duy, mademki bütün işler, Allah’ın emrine tabi; Allah’ın emri olmadıkça hiçbir şey olmuyor.
-
چون قضای حق رضای بنده شد ** حکم او را بندهی خواهنده شد
- Allah’ın takdiri, kulun rızası olur; kul Allah takdirine rıza verir, onun hükmünü diler, isterse…
-
بی تکلف نه پی مزد و ثواب ** بلک طبع او چنین شد مستطاب
- Zorla yahut sevaba girmek için değil de bu razılık, kendiliğinden meydana gelir, ona hoş görünürse,
-
زندگی خود نخواهد بهر خوذ ** نه پی ذوقی حیات مستلذ
- Artık o kul yaşamayı bu lezzetli hayattan zevk almak için istemez. Hayatı kendisi için istenen bir şey olmaktan çıkar.