-
تا نگویی سر سلطان را به کس ** تا نریزی قند را پیش مگس 20
- Sen de padişahın sırrını kimseye söylemez, şekeri sineğe sunamazsın.
-
گوش آنکس نوشد اسرار جلال ** کو چو سوسن صدزبان افتاد و لال
- Ululuk şarabını o adamın kulağı içer ki sûsen gibi yüzlerce dili olduğu halde dilsizdir.
-
حلق بخشد خاک را لطف خدا ** تا خورد آب و بروید صد گیا
- Allah’ın lütfu, su içsin de yüzlerce ot bitirsin diye toprağa da boğaz ihsan eder.
-
باز خاکی را ببخشد حلق و لب ** تا گیاهش را خورد اندر طلب
- Sonra topraktan yaratılan mahlûklara boğaz verir, dudak verir... Onlar da arayıp topraktan biten otları otlarlar.
-
چون گیاهش خورد حیوان گشت زفت ** گشت حیوان لقمهی انسان و رفت
- Hayvan, ot yedi de semirdi mi... insana gıda olur, ortadan kalkar.
-
باز خاک آمد شد اکال بشر ** چون جدا شد از بشر روح و بصر 25
- Fakat toprak da, ruh çıktı, insan görüşten ayrıldı mı insanı yiyip sömürür.
-
ذرهها دیدم دهانشان جمله باز ** گر بگویم خوردشان گردد دراز
- Zerreler gördüm: Hepsi ağızlarını açmışlar, gıdalarını söylesem söz uzar gider.
-
برگها را برگ از انعام او ** دایگان را دایه لطف عام او
- Yaprakların gıdası onun kereminden… Dallara dadı, onun umumi ve şâmil lütfu.
-
رزقها را رزقها او میدهد ** زانک گندم بی غذایی چون زهد
- Rızıkların rızkını o vermekte. Buğday, rızıksız nasıl baş gösterir, biter?
-
نیست شرح این سخن را منتهی ** پارهای گفتم بدانی پارهها
- Bu sözün sonu gelmez. Ben, bir miktarını söyledim, öbürlerini sen anlayıver.
-
جمله عالم آکل و ماکول دان ** باقیان را مقبل و مقبول دان 30
- Bil ki bütün âlem yiyen ve yenenden ibarettir. Hak’la bâki olanları da Hakk’a yönelmiş ve Hakk’ın makbulü olmuş bil.
-
این جهان و ساکنانش منتشر ** وان جهان و سالکانش مستمر
- Bu âlem de daima neşre uğrayıp durur, bu âlemdekiler de. O âlemle o âleme gidenlerse daimî ve ebedîdir.
-
این جهان و عاشقانش منقطع ** اهل آن عالم مخلد مجتمع
- Bu âlemin de sonu yoktur, bu âleme âşık olanların da. O âlem ehliyse ebedî ve bir aradadır.
-
پس کریم آنست کو خود را دهد ** آب حیوانی که ماند تا ابد
- Kerem ona derler ki insan, kendisini ebedî kılacak âbıhayatı kendisine versin.
-
باقیات الصالحات آمد کریم ** رسته از صد آفت و اخطار و بیم
- Kerem sahibi, “Bâkıyât-us sâlihat”ın ta kendisidir. Yüzlerce âfetten, tehlikeden korkudan kurtulmuştur.
-
گر هزارانند یک کس بیش نیست ** چون خیالاتی عدد اندیش نیست 35
- Onlar, binlerce kişi olsalar yine bir kişiden fazla değildirler. Hayallere kapılanlar gibi sayı düşünmezler ki.
-
آکل و ماکول را حلقست و نای ** غالب و مغلوب را عقلست و رای
- Yiyenle yenenin boğazı, gırtlağı var… Galiple mağlûbun aklı reyi.
-
حلق بخشید او عصای عدل را ** خورد آن چندان عصا و حبل را
- Allah adalet asâsına boğaz verdi de o kadar sopaları, o kadar ipleri yedi.
-
واندرو افزون نشد زان جمله اکل ** زانک حیوانی نبودش اکل و شکل
- Öyle olduğu halde o yemeden semirmedi, şişmedi. Yiyişi de hayvan yiyişi değildi, kendisi de hayvan değil.
-
مر یقین را چون عصا هم حلق داد ** تا بخورد او هر خیالی را که زاد
- Allah her doğan hayali yesin diye yakına da, asâya verdiği gibi boğaz verdi.
-
پس معانی را چو اعیان حلقهاست ** رازق حلق معانی هم خداست 40
- Âyan gibi maaninin de boğazı vardır… Maaniyi rızıklandıran da Allah’tır.
-
پس ز مه تا ماهی هیچ از خلق نیست ** که بجذب مایه او را حلق نیست
- Balıktan aya kadar mahlûkattan hiçbiri yoktur ki gıdayı çekecek, yiyecek ağzı olmasın.
-
حلق جان از فکر تن خالی شود ** آنگهان روزیش اجلالی شود
- Nefsin boğazı vesveseden boşaldı mı ululuk vahyine konuk olur.
-
شرط تبدیل مزاج آمد بدان ** کز مزاج بد بود مرگ بدان
- Fakat bil ki bunun şartı mizacı tebdil etmektir. Çünkü kötülerin ölümü kötü mizaçtandır.
-
چون مزاج آدمی گلخوار شد ** زرد و بدرنگ و سقیم و خوار شد
- İnsanın mizacı toprak yemeye alışırsa rengi sararır, kötüleşir. İnsan hastalanır, düşkün bir hale gelir.