-
نعمتت دادم بگو شکرت چه بود ** دادمت سرمایه هین بنمای سود
- Sana nimet verdim, nasıl şükrettin? Sermaye verdim, hadi, göster kazandığını!” der.
-
رو بدست راست آرد در سلام ** سوی جان انبیا و آن کرام 2165
- Kul, sağ yanına dönüp peygamberlere, o ululara selâm verir;
-
یعنی ای شاهان شفاعت کین لیم ** سخت در گل ماندش پای و گلیم
- “Padişahlar, bu kötü kişiye şefaat edin… Ayağım da balçıkta kaldı, kilimim de” der.
-
بیان اشارت سلام سوی دست راست در قیامت از هیبت محاسبه حق از انبیا استعانت و شفاعت خواستن
- Namazda sağ tarafa selâm vermek, kıyamette Allah’ın hesaba çekmesinden korkarak peygamberlerden yardım dilemeye, onlardan şefaat istemeye işarettir
-
انبیا گویند روز چاره رفت ** چاره آنجا بود و دستافزار زفت
- Peygamberler, “Çareye başvuracak gün geçti. O orada yapılacak bir şeydi, elde alet oradaydı, orada kaldı!
-
مرغ بیهنگامی ای بدبخت رو ** ترک ما گو خون ما اندر مشو
- A bahtsız kişi, git oradan, sen vakitsiz öten bir horozsun. Bırak bizi, kanımıza bulaşma!” derler.
-
رو بگرداند به سوی دست چپ ** در تبار و خویش گویندش که خپ
- Bunun üzerine sol tarafa baş çevirir, hısımından akrabasından yardım ister. Onlar da “ Sus!”
-
هین جواب خویش گو با کردگار ** ما کییم ای خواجه دست از ما بدار 2170
- Allah’a kendin cevap ver. Bizi kim oluyoruz ki? Bizden el çek!” derler.
-
نه ازین سو نه از آن سو چاره شد ** جان آن بیچارهدل صد پاره شد
- Ne bu yandan bir çare olur, ne o yandan. O biçarenin canı da yüz parça olur!
-
از همه نومید شد مسکین کیا ** پس برآرد هر دو دست اندر دعا
- Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar:
-
کز همه نومید گشتم ای خدا ** اول و آخر توی و منتها
- Yarabbi, herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, âhir de sen; senden başka önü, sonu olmayan yok, diye niyaza koyulur.
-
در نماز این خوش اشارتها ببین ** تا بدانی کین بخواهد شد یقین
- Namazdaki bu hoş işaretleri gör de bunun eninde sonunda böyle olacağını bil!
-
بچه بیرون آر از بیضه نماز ** سر مزن چون مرغ بی تعظیم و ساز 2175
- Namaz yumurtasından civcivi çıkara gör, yerden tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup durma!
-
شنیدن دقوقی در میان نماز افغان آن کشتی کی غرق خواست شدن
- Dekukî’nin namazdayken garkolmak üzere bulunan bir gemideki halkın feryadını duyması
-
آن دقوقی در امامت کرد ساز ** اندر آن ساحل در آمد در نماز
- Dekukî, o kıyıda namaz kıldırmak üzere imam oldu, onlar da arkasında saf olup namaza durdular.
-
و آن جماعت در پی او در قیام ** اینت زیبا قوم و بگزیده امام
- İşte güzelim bir cemaat, işte seçilmiş bir imam!
-
ناگهان چشمش سوی دریا فتاد ** چون شنید از سوی دریا داد داد
- Namazdayken denizden “ İmdat!” seslerini duydu. Ansızın gözüne bir gemi ilişti.
-
در میان موج دید او کشتیی ** در قضا و در بلا و زشتیی
- Gemi, dalgalar arasına düşmüş, belâlara uğramış, perişan bir hale gelmişti.
-
هم شب و هم ابر و هم موج عظیم ** این سه تاریکی و از غرقاب بیم 2180
- Hem gece, hem bulutlu bir hava, hem de dalga. Bu üç karanlık bir yandan, batma korkusu bir yandan…
-
تند بادی همچو عزرائیل خاست ** موجها آشوفت اندر چپ و راست
- Fırtına Azrail gibi saldırıyor, dalgalar sağdan soldan hücum edip duruyordu.
-
اهل کشتی از مهابت کاسته ** نعره وا ویلها برخاسته
- Gemidekiler, korkudan canlarından olmuşlar gibi feryatlarını göklere çıkarıyorlardı.
-
دستها در نوحه بر سر میزدند ** کافر و ملحد همه مخلص شدند
- Bağrışıp çağrışıyorlar, başlarını dövüyorlardı. Kâfir ve mülhit… Hepsi de imana gelmişti.
-
با خدا با صد تضرع آن زمان ** عهدها و نذرها کرده بجان
- Yüzlerce niyazlarda bulunarak candan ahitler ediyorlar, adaklar adıyorlardı.
-
سر برهنه در سجود آنها که هیچ ** رویشان قبله ندید از پیچ پیچ 2185
- Karmakarışık işlere dalmış, yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş olanlar bile baş açık secdeye kapanmışlardı.
-
گفته که بیفایدهست این بندگی ** آن زمان دیده در آن صد زندگی
- Hâlbuki evvelce onlar, bu kulluğun faydası yok diyorlardı. Fakat o anda kullukta yüzlerce hayat görüyorlardı.
-
از همه اومید ببریده تمام ** دوستان و خال و عم بابا و مام
- Dostlardan, dayıdan, amcadan, babadan, anadan, herkesten ümitlerini kesmişlerdi.
-
زاهد و فاسق شد آن دم متقی ** همچو در هنگام جان کندن شقی
- Kötü kişinin can verirken Allah’tan korkması gibi zahit de Allah’tan korkuyordu, fâsik da!